…Biz millet olarak dinimiz ile örfümüzle adetlerimizi hep birbirine karıştırdık. Yıllarca bununda çok sıkıntısını çektik. Öyle bir sıkıntısını çektik ki. Diyelim siz belki benim söylediğim derecede değil de muhakkak karşılaşmış olabilirsiniz. Onu benim yaşıma verin. Yani sizden daha önceki kuşak olmama verin. Şöyle düşünün ki ben kendimden bahsediyorum. Kendi ailemden bahsediyorum. Ben babam rahmetli olana kadar oğlumu babamın yanında sevemedim. İsmiyle çağıramadım bile. Çok büyük ayıptı. Yani senin baban yanında olacak sen senden doğan çocuğu ismiyle çağıracaksın bu çok büyük ayıptı.
Dediğim gibi bizim örf ve adetlerimizin içerisinde bize çok faydalı olan ve dinimizle çok uyumlu olanlar vardı. Var gene var bugün ama bizim millet olarak veya bu coğrafya diyelim çünkü millet sözünün de yanlış anlaşılmasından korkuyorum. Tabii bir milletiz zaten hadisi şerifte var hadisi şerifte öyle. Ancak şunu söyleyeyim. Başka bir çağırışım yapsın diye söylemiyorum bunu . Allah rızası için biz bu memlekette, bu topraklarda yaşayan, bu topraklarda yaşamayı kabul etmiş, bu bayrağın altında olmayı kabul etmiş, her kesimden her etnik kökenden insana millet diyoruz. Bizim milletimiz diyoruz. Başka şekil bir çağırışım yapmasın diye bunu belirtmek zorundayım.
Evet işte o örf ve adetlerimizden bazısı var ki dinimizle çok uyumlu zaten biz Orta Asya dan geldiğimiz zaman o İslam ile ilk tanıştı zamanlarda Türklerin İslamiyet’i en kolay kabul eden millet. Bunların sebepleri var. Bunların ilk sebebi onlar geldikleri yerde de tek bir Allah’a inanıyorlar. Tanrı diyorlar ama ben onu pek kullanmak istemiyorum. Yani onlara göre Allah gökte ve gökte olan bir Allah’a inanıyorlar veya bazı kesimler var ki onlar bazı güçlere de inanıyorlar ama yine onlara göre de en büyük olan o gökte olan Allah. Gök Tanrısı yani onların söylemi ile onun için yani Tek Tanrı’lı bir dine inanıyorlar. O toplumda zina yok veya da yok denilecek kadar az. Yani zaten kendi neseplerinin bozulması gerekçesiyle nesep bozulmasın diye zinayı reddetmiş o millet ve o toplumda zina hemen hemen hiç yok. Olan zina hadiselerinin de birçoğu diyelim orada Çinliler çok yakın olduğu için devamlı Türklerle savaş halinde olduğu için zaman zaman aralarına casuslar sokmuşlar kadınlar sokmuşlar o kadınların tahrikleri neticesinde böyle bazen bu fiil işlenmiş. Ama onlarla yani kendi aralarında hiç yok. Benim bu hiçimden sakın şey anlamayın işte birkaç tane örnek bulup getirebilirsiniz. Biz genel manada diyoruz. Birkaç tane örnek bulunup getirilebilir. Ben ancak Türklerin İslamiyet’e geçişinde o kadar rahat olmalarının sebeplerini ortaya koymak için bunları söylüyorum. Hırsızlık yok mesela. Hırsızlık yok yani birlerinin mallarını kesinlikle aşırmak çalmak yok. Buna da pek ihtiyaçları da yok. Canları sıkıldığı zaman atlara biniyorlar Çin Seddi’ni aşıyorlar çoğu zaman set yapmışlar adamlar geçmesinler diye buna rağmen aşıyorlar gidiyorlar onlardan alıp geliyorlar. Onun için kendi aralarında en azından hırsızlık yok. Böyle bir vaziyet var. Şimdi bunları ben niye anlatıyorum. İşte onlar Orta Asya’dan gelip Müslümanlığı kabul ettikten sonra İslam dinine girdikten sonra oradan bazı örf ve adetlerini de almış gelmişler bu bir. Ayriyeten bunlar devamlı gezen topluluklar yani gezen kabileler, göçebe kabile geliş itibariyle. İşte yazın yaylaya çıkıp, kışın gelip şehirlerde veya kalın çadırlarda oturan bir topluluk. Böyle olması hesabı ile karşılaştıkları diğer topluluklardan da çok çabuk etkileniyorlar. Etkileşim de var. Görüştükleri veya geçtikleri yerlerdeki milletlerin kültürlerini sanki böyle toplayıp gidiyorlar ki taa Orta Asya’dan geliyorlar. Dikkat edin! Onun için bu örf ve adet dediğimiz şeylerin bir çoğu kendi örf ve adetleri de değil.
Ben ufacık bir misal vererek bu konuya yani katkısı olur diye düşünüyorum. Mesela Abdurrahim Efendim Hazretleri benim mürşidim bakın ne kadar etkilenmişiz onu göstermek için Salı günleri kesinlikle yolculuğa çıkmazdı. Ben sordum bir sefer dedim ki Efendim Cuma’yı anlıyorum. Cuma namazına kadar da eğer gideceği yere kavuşacak vakit yoksa Cuma günüde kesinlikle yolculuğa çıkmazdı mübarek onu biz de yapmaya çalışıyoruz becerebildiğimiz kadar. Çünkü insan yolculuğa çıktığı zaman Cuma namazı ne oluyor farz olmaktan çıkıyor onun için sünnet oluyor artık. Bu nedenle onu çok güzel anlayabiliyoruz zaten ama Salı günü niye çıkılmaz diye hep benim kafamda takılmıştı. Birkaç kere de sordum. Mübarek çok rahat bir şekilde dedi ben mürşidimden öyle gördüm öyle yapıyorum. O da mürşidinden öyle gördü öyle yapıyor biliyorum. Ama bakın ben bunu biraz araştırdım merak ettim araştırdım. Kökünde ne çıktı biliyor musunuz? Bu eski Bizanslıların eski Hristiyanların İstanbul fethedildikten sonra kendilerine o günü uğursuz olarak ilan ettiklerini ve o gün hiçbir hareket yapmadıklarını hiçbir yere yolculuk yapmadıklarını hiçbir yeri ziyaret etmediklerini öğrendim. İstanbul Salı günü fethedildi biliyorsunuz ve o Salı gününü nasıl ki bugünkü o 13 rakamını onlar kendilerine yasaklıyorlar ya hani havarilerinin 13. sü Hz. İsa’nın ihanet ettiği için 13 rakamını hemen hemen hiç kullanmıyorlar mesela Avrupa’da herhangi bir otele giderseniz görürsünüz 13 numaralı oda yoktur birden 12 den 14 e atlar. İşte bütün spor branşlarında o numarayı kullanmak istemezler falan filan bunlar hepinizin biliyorsunuz. Hepinizin bildiği şeyler.
Yani Salı günüde bu nedenle ama işte bu gezici toplumlar böyle. Yani anladık ki bu dinimizin yada tarikatımızın uygulaması değil. Ya işte o gelen topluluk onu uygulamış diğerleride ondan almış. Sonra öyle ciddi uygulamaya başlamışlar ki bu sanki dinin bir kuralıymış gibi algılanmaya başlanmış veya tarikatın bir geleneği kuralıymış gibi algılanmaya başlamış ve böyle uygulanmış gelmiş. İşte bizim kültürümüzde yani kültür dediğimiz şey çok toplama olduğu için o dönemler asıl Orta Asya’daki kültürümüz olmadığı için Orta Asya’dan buraya gelene kadar bütün milletlerin kültürleriyle etkileşim olduğu için ortaya acayip garayip bir şey çıkmış. Bu acayip garayip şeylerin en önemlisi de biz sevgiyi unutmuşuz.
Yani terbiye adı altında süpürmüş sevgiyi hasırın altına kilimin altına veya halının altına koymuşuz. Sevgi yok toplumumuzda baba çocuğunu sevmiyor ayıptır diye. Anne ona göre de birçok yani belli bir yaşa kadar çocuğu sever şımartır ondan sonra oda aman şımarır aman şöyle olur aman böyle olur. Hep sevgimizi onlardan esirgemişiz. Okula göndermişiz demişiz ki öğretmene eti senin kemiği benim. Dikkat edin bakın! Ne kadar yanlış uygulamalar. Hocaya götürmüşüz okutmak için medreseye hoca çocuk dersini ezberlememişse falakaya yatırmış. Bu falaka çok yaygındı. Bu yüzden okula gitmeyen okuldan kaçan medreseden kaçan dinini öğrenmeyen bir sürü insan var…
…Sevgisiz bir toplum olmamızın asıl sebebi bizim maalesef maalesef evlerimiz kendi yuvalarımız, yuvalarımızda sevgi yok. Koca karısına seni seviyorum demiyor. Kadın kocasına seni seviyorum diyemiyor. Demiyor yani çeşitli nedenlerle demiyor. Baba çocuğuna demiyor, anne çocuğuna demiyor, kardeş kardeşe demiyor. Hiç kimse kimseye seni seviyorum demiyor. Bu öyle bir problem getiriyor ki bak ben söyleyince burada bir sürü üniversite öğrencisi var. Hemen şöyle kafaları sallanacak biliyorum. Ve Anadolu’da bilhassa bu öyle bir noktaya gelmiş ki ona çok hasret çektiği halde çocuk bir kere annesinden, babasından, yakınından seni seviyorum kelimesini duymamış. Hissetmemiş ve geliyor üniversiteye bir kızımızı düşünün, şimdi toplumumuz o duruma geldi baba getiyor üniversiteye onu koyuyor bir yurda kaydını yaptırıyor çekip gidiyor. Vay beni. Ve o canım yavrum o saf temiz Anadolu yarınının Anadolu annesi kadını olacak kızımız orada tek başına yapayalnız kalıyor. Ve karşısına ilk çıkıp seni seviyorum diyen erkeğe tav oluyor. Diyen gence tav oluyor. Çünkü en ihtiyaç duyduğu şey o. Ekmekten, sudan belki havadan çok ihtiyaç duyduğu bir şey haline gelmiş.
Erkekler içinde aynı ha! Sade hanım kızlar için değil. Orada ayrıyeten bir tehlike var. Onun için önceliği oraya veriyorum. Ya orada ayrı bir tehlike var. Hani dedim ya Türkler nesepleri bozulmasın diye büyük çaba harcamışlar. Onu hatırlayın siz kafanızda oluşturun burada daha açık konuşmayayım. Siz o dediğim şeyi kafanızda şöyle bir kurcalarsanız ne demek istediğim noktasına zaten ulaşırsınız. Allah’a şükürler olsun ufkunuz açıldı sizin artık. Sizi kimse tutamaz artık şükrolsun. Evet erkekler içinde aynı. O da aynı durumda gencecik delikanlı erkek dediğin daha o olgunluğa ulaşmış kişi değil ki. Liseyi bitirmiş üniversiteye gelmiş. Onun da birçok şeye ihtiyacı var. Onun da sevgiye ihtiyacı var. O da aynı durumda o da önüne çıkıp seni seviyorum diyen ilk kıza eyvallah. Nihayet bizi seven birisini bulduk diyor kanıyor. Ondan sonra 3 ay 5 ay. ayrılık Ondan sonra başka birisi. Onun içinde Onun içinde. Ben hanım kızlarımıza bir konuşmamı hatırlayın.
Kızım dedim Allah rızası için onurunuzu koruyun ne olur. Onurunuza dokundutturmayın ne olur. Yarın evlendiğiniz gece kocanız olacak adam size şu soruyu soracak. Evlendiğiniz gece değilse ertesi gece değilse en son bir ay sonra diyecek ki benden önce birisi var mıydı? Bu soruyu sana soracak. Sen iki yoldan birini seçeceksin başka çıkarın yok. Ya yalan söyleyeceksin. Hayır diyeceksen varsa ki var. Bir çoğunun var çünkü. İstisnaları ben konuşmuyorum. Lütfen bu istisnaları getirip benim önüme koymayın. Birisi gelip benim kızımın yok, benim kardeşimin yok, benim şuyumun yok lütfen genel bir olaydan bahsediyorum. Evet ya ömür boyu yalancı olacaksın ve o söylediğin yalan seni devamlı yalan söylemeye itecek. Hep böyledir bir yalan söylersin. O yalan sana ömür boyu yalan söyletir. Altından kalkamazsın. Tövbe edersin pişman olursun. Yarabbi ben bunu yapmamalıyım dersin. Olayın da farkındasındır inşallah Allah affeder. Ama o yalanı gene söylemek zorunda kalırsın. Bir kere söylenmiştir o yalan çünkü. Yada doğruyu söyleyeceksin kocandan olacaksın. Daha o gün olacaksın o gün olmasan bir sene sonra ondan ayrılacaksın. Ben bu sözü söylediğim zaman inanın ki o çocukların hepsinin kafası şöyle düşüyor beni dinleyen insanların üniversitelerde biliyorsunuz. Ben çeşitli yerlerde onlarla görüşüyorum konuşuyorum.
İşte şimdi oradan topladım getirdim buraya. Bu seyahatimin sebebini söyleyecem size. Bu seyahatim de kazandıklarımızı söyleyeceğim size. Bu seyahatimde bir çok üniversiteli hanım kızımızla ve erkek kardeşinizle görüştüm ve o görüşmelerimin neticesi bu düşündüklerimin hepsinin doğru olduğunu bir kere daha gördüm. Onun için siz üniversiteli gençler olarak veya üniversiteyi bakıyorum en önce tanıdığım insan altı sene önce mezun oldular. Daha eskisi yok. Beş sene altı sene önce mezun olanlar var daha eskisi yok. Öyleyse şunu bilmiş olun. Bizim buna bir çare üretmemiz lazım derhal. Bunu bir şekilde her yerde konuşup insanların önlem alması için ne gerekiyorsa onu yapmamız lazım. Bu alışkanlığımızdan kurtarmamız lazım. Çocuğumuzu kucağımıza alıp sevmemiz lazım. Çocuğumuzu kucağımıza alıp kulaklarının patlatırcasına zarını Seni Seviyorum diye bağırmamız lazım. Vallahi çözüm bu. Bakın o 16-18 yaşlarında üniversiteye yeni gelmiş hatta geçen sene biliyorsunuz. Daha üniversiteye gitmeyip ama bu sene üniversiteye giden çocuklarım var benim erkek de kızda. Hepsine iki sözüm iki cümlemin arkasından sizi çok seviyorum yavrum diyorum. Hatta size Aşığım diyorum. Bunu anlamayan kafalarla benim işim yok. Ben tasavvuf anlatıyorum. Ledünli ilmi anlatıyorum zaten şeriat ilminden bahsetmiyorum ki. Onun için bunu anlamayan ehli olmayanlarla benim işim yok. Ben beni anlayabilecek ve beni anladığına inanan insanlara hitap ediyorum ve onlara diyorum ki Allah rızası için bu gece gidin eşinize hiç sebep yokken sarılın Seni Çok Seviyorum deyin. Ve ona deyin ki Allah rızası için çocuklarımın hepsine günde en az 10 kere ben işteyim o kadar belki onlarla ilgilenemiyorum en az 10 kere sarıl kızıma da oğluma da Seni Çok Seviyorum de… Geceniz hayırlı olsun. Allah hepinizden razı olsun. Selamın Aleyküm.
Beylerbeyi Bayburdi Hz. ile Tasavvuf Sohbetleri 21 Kasım 2015