(Çöle ve Bütün Zaman ve Mekana)
İŞİN BU TARAFI
Ramazanda bir aksam… Fâtıma ve Ali iftarı bekliyorlar… Yemekleri, düğün ziyafetindekilerin pek azı… Kapı vuruluyor:
— Kim o?
— Bir fakir… Allah için bir şey!
Bütün iftarlıklarını veriyorlar ve suyla sabahı ediyorlar. Ertesi ve daha ertesi aksam, yine aynı hal, aynı vaziyet… Fakir gittikten sonra vurulan kapı…
— Kim o?
— Benim/baban!
Ve Âlemin Nuru, Fâtıma’nın evini nurla dolduruyorlar.
— Bana bir şey getirin, buyuruyorlar? Allah’ın Resulü; iftar edecek bir şey…
Fâtıma ile Ali göz göze… Ne yapsınlar?
Allah’ın Resulü emirlerini tekrar ediyorlar. Fâtıma ile Ali hicaplarından kıpkırmızı… Tek lokma yiyecek yok…
Allah’ın Resulü, mübarek parmaklarını mutfak tarafına uzatıyorlar:
— İste oradan, gidin ve getirin!
Fâtıma, bası önünde, mutfağa gidince bir tepsi üzerinde göz kamaştırıcı bir yemek buluyor.
Mucize… Allah Resulünün öğüdü:
— Her şeyinizi verin, her şeyinizi; ama hududa riayet edin!
Daha nelerini vermediler, nelerini?.. Çocuklarının yemiş parasını, alacaklısının sıkıştırdığı bir borçluya verdiler; ve Allah onları yine mucize çapında mükâfatlandırdı. İşin bu tarafı, Allah Sevgilisinin ve yakınlarının iç cepheleri… Biz hep dış cephe üzerinde gidelim.
Beyaz buğday benizli, incecik kaslı, gür kirpikli kapkara gözlü, babasına son derece benzeyen, kendisini Allah’a veren ve dünya diye bir sey tanımayan Derin ve İnce Fâtıma… Aradan uzun, uzun yıllar geçecek ve onun kızlarından ve kadın evliyalarının en büyüklerinden Seyyide-tün-Nefî-se Hazretleri tıpkı annesi gibi dünyadan el etek çekmiş evinde ibadet ederken kapısı çalınacaktır. Kapıda bir hristiyan… Bir kadın:
— Kuzum; bir is için bir yere kadar gideceğim, su bitişikteki bizim kötürüm çocuğu biraz bekler misin?
Seyyide-tün-Nefîse, tek kelime söylemeden hristiyanın evine gidecek ve bekliyecek. Saatlerce bekleyecek… Yatakta şifasız kötürüm… Çocuğun güzel yüzüne bakacak ve ellerini kaldırıp Allah’a dua edecek:
— Yârabbi şu güzel çocuğu ayağa kaldır! Çocuğun annesiyle babası döndükleri zaman sifasız
kötürümü ayakta, mübarek kadını da bir kenarda onu okşarken bulacaklar ve ağlaya ağlaya
müslüman olacaklar…
Fâtıma-tüz-Zehra-ül-Betûl… Babası için söylediklerini «İnsanoğlunun en güzelinde anlattık. Söyleyeceklerine daha vakit var. Hazret-i Ali hakkında kullanılan iki ihtiram ifadesi tâbirinin öbür sahabîlerden ayrı olarak kullanılanı «Allah yüzünü keremlendirsin» sözüdür. Bu tâbirin hikmeti içinde su da var ki; Ali, kalbindeki sonsuz haya duygusundan Peygamberin Kızına hiçbir zaman dikkat ve cesaretle gözlerini dikemedi. Masmavi Gök kadar derin; ve en mücerred fikir kadar ince Fâtıma…
Kılıcın Ucunda Bir Yenik
UHUT
Medine yakınlarında bir dağ… Allah’ın Resulü bu dağ hakkında:
«— Uhut bizi sever, biz de onu severiz.» Buyurmuşlardır.
Hazret-i Musa’nın kardesi Harun Peygamber Uhut dağında yatar. İslâmın büyük imtihanı Uhut muharebesi… Bedr gazasından bir yıl sonra oldu. Üçüncü yıl… Kureyşlilerin, Bedr intikamını almaya kalkısmalariyle… Kureyşliler, neleri var, neleri yoksa topladılar, çarsı pazar sattılar, elli bin altun tedariklediler, Tepeden tırnağa zırhlandılar, pusatlandılar. Parayla da bir sürü asker tuttular. Başlarında Ebu Süfyan… Mekke’den gurur ve ihtişamla çıktılar. Allah Resulünün amcası Abbas, vaziyeti gizli bir mektupla Mekke’den bildirdi.
RÜYA
Allah’ın Resulü cuma gecesi bir rüya gördüler ve sabahı sahabilerine anlattılar:
— Rüyada birtakım sığırların boğazlandığını gördüm. Kılıcımın üzerinde de bir yenik… Derken sağlam bir zırhın içine elimi sokmuşum.
Rüyayı bizzat tâbir ettiler:
— Boğazlanan sığırlar, birçok insanın öldürüleceğine alâmet… Kılıcımın ucundaki yenik, yakın akrabamdan birinin öldürüleceği… Elimi soktuğum zırha gelince, o, Medine… Neticede Allah’ın Resulü, Medine’den çıkmamak tedbirini münasip gördüler. Küfür ordusu Medine’yi basınca sokak muharebesi yapılsın, barikatlar kurulsun ve gizli noktalardan tas ve okla karsı durulsun… Bu fikri ileri sürdüler. Fakat Bedr zaferinde bulunmayanlar, küfrü, yine açık sahrada püskürtmek emelinde… Yalvardılar:
— Ey, Allah’ın Resulü! Biz bugünü bekliyorduk! Açığa çıkıp Allah için çarpısalım! Korktular, çıkamadılar denilmesin!
Cuma namazından sonra Allah’ın Resulü nasihat verdiler:
— Sabredip yerli yerinizde kalsaydınız zafer sizindi. Mademki böyle istiyorsunuz, buyurun,
silahlanın! Artık azm ve gayret! Düşmanın doğruca üstüne yürümek istiyenler. Allah Resulünün bu sözlerine sevindiler ve ilk imâ ve işaretlerine dikkat edemediler.
GİYİLEN ZIRH
İkindi olmustu. Allah’ın Resulü namazı kıldırdılar. Etraftan gelen gelene… Ordu toplanıyor.
Namazdan sonra, yanlarında Ebu Bekr ve Ömer, evlerine geçtiler. Müslümanlar da, yığın yığın gelip kapılarının önünde kümelendi. Saad bin Muaz ve Üseyd bin Hudeyr Hazretleri, Allah Resulünün kapısı önündeki sahabiler topluluğuna hitap ettiler:
— Allah’ın Resulünü kendi tedbirlerine bırakmadınız! İyi etmediniz! Kendileri Medine’den çıkmak istemiyorlardı. Gidin, yalvarın, O’nun isteğine boyun eğdinizi söyleyin! Bu konuşma olurken, Allah’ın Resulü, sırtında zırhı ve belinde kılıcı, kapıdan çıktılar. Sahabiler, etraflarını kuşattı:
— Ey, Allah’ın Resulü; bizim muradımız sana aykırılık olamaz. Ne dilersen onu isle!
Cevap verdiler:
«— Hiçbir Peygamber, zırhını giydikten sonra, Allah onunla düsmanı arasında hükmedinceye dek bu zırhı sırtından çıkaramaz.»
YÜRÜYÜŞ
Allah’ın Resulü, dört kola böldükleri kıtalara birer sancak verdiler. Biri Hazret-i Ali, öbürü Musaâb bin Umeyr, üçüncüsü Üseyd bin Hudeyr, dördüncüsü Habbâb bin Münzir’de… İslâm ordusu bin nefer… Yüzü zırhlı… İbn-i Ümm-ü Mektum, Medine muhafızı… Çok genç olanlar götürülmedi. Küfür ordusu üçbin nefer… Yediyüz zırhlı ve ikiyüzû atlı… ve üç bin deve… Ayrıca, askerleri gayrete getirmek için def çalan ve kahramanlık şiirleri söyleyen on beş kadın.. Baslarında. Ebu Süfyan’ın karısı Hind… Allah’ın Resulü bilmeden, müslümanlardan da bir kadın, koşa koşa ordunun arkasından gelecek ve imân kahramanı kadın nedir, gösterecektir. Küfür ordusu, Uhut dağını sağ yanına alarak Medîne’ye karşı açık sahrada mevzi almış bulunuyor. İslâm ordusu küfrün karsısında, o da mukabil kanadını Uhut’a verip safa girdi. Bir haber:
— Abdullah bin Übey bin Selûl, üç yüz kişiyle geriye dönmüş!
İşe münafıklar pirinin kolladığı nazik ân… Hemen geriye atlılar koşturup, Abdullah bin Übey bin Selûl ve avanesinin yüz geri etmelerine çalışıldı. Yalnız, tertipten haberi olmayan sâf mü’minler döndü.
TABİYE
Allah’ın Resulü, Abdullah bin Cübeyr emrinde elli tane keskin nişancıyı İslâm ordusunun ardındaki dağ yolunun ağzına tabiye ettiler. Hem icabında çekilme yolu muhafaza altına alınıyor, hem de düşman ilerlediği takdirde en emin atış mevzii tutuluyordu. Kuşatılma ihtimali de ortadan kalkıyor. Hiçbir kelime okuyup yazmaksızın kelimelerin namütenahi kombinezonlarıyle belirtilecek ne kadar ilim varsa, hepsinin ufuk noktasını gören Allah’ın Resulü, okçuları tabiye ettikleri noktanın değerini belirtmek için söyle buyurdular:
«— Bizi kuşların kapıp kaçırdığını bile görseniz, benden emir gelmedikçe yerinizden kıpırdamayın!»
Ayrıca:
— Kâfirleri ayağımızın altında çiğnediğimizi görseniz de benden emir almadıkça yerinizi
bırakmayın!»
Okçular, Allah Resulünden bu emri de almıştı. Yâni İslâm ordusu ezilse de, ezse de okçulara,
Allah’ın Resulünden emir gelinceye kadar yerlerinden kıpırdamak yok. Bundan kati ve riyazî emir olamazdı. Hiçbir tefsir ve içtihada yer bırakmıyor. Karsı tarafın sağ cenahında, istikbalin İslâm kılıcı Halid bin Velid, sol cenahında da Ebu Cehl oğlu Akreme kumandan…
HÂRB
Hazırlıklar tamamlandıktan sonra Allah’ın Resulü ellerine bir kılıç aldılar ve dediler:
— Bu kılıcı hakkıyle benim elimden kim almak ister? İsteyenler oldu; vermediler. Ebu Düccâne Hazretleri ilerledi:
— Bu kılıcın hakkı nedir, ey Allah’ın Resulü?
—- Bu kılıcın hakkı, paramparça oluncaya kadar kâfirin yüzüne çalınmasıdır.
— Ver, ey Allah’ın Resulü, o şartla alıyorum! Verdiler.
Ebu Düccâne kılıcı alınca koltuk kabartarak ve salınarak yürüdü.
Allah’ın Resulü bu hale bakarak dediler:
«— Al(ah bu yürüyüş tarzını sevmez, amma bu yerde müstesna…»
Yerinde, küfre böbürlenmek sevap…
Hadîs meali:
«— Kibirliye kibretmek sadakadır.»
Ebu Düccâne mübarek kılıcı aldı ve basına kırmızı bir sarık sarıp birbirine dalan safların önünde ileriye atıldı ve üst üste müşrikleri devirmeye başladı. Harp bütün şiddetiyle kopmuştu. İlk ağızda müşriklerin tepesine müthiş bir toslama… Küfrün bayraktarı Talha bin Ebi Talha, Hazret-i Ali’nin; Ertan bin Seroil, Hazret-i Hamza’nın; Osman bin Ebi Talha yine Hazret-i Hamza’nın kılıçlarıyle delik deşik oldular. Küfür safı yerinden oynadı. Kâfirlerden silâhını atan kaçmaya başladı ve arkalarındaki kadınlar çığlık koparmağa koyuldular ki… Evet tam bu ândadır ki…
İMTİHAN
İste o zaman arkaya tabiye edilen okçular, küfür cephesinin darmadağınık olduğunu görünce,
aldıkları emri unuttular:
— Ne duruyorsunuz! Zafer bizde!.. İste herkes yağmaya başladı. Biz mi mahrum kalalım?
Reisleri Abdullah önlerini kesti:
— Allah Resulünün kat’î emrini unutuyor musunuz?
— Öyle amma herkes yağmaya başladı!
Dediler ve yerlerini bırakıp cenk meydanına doğru koşmağa başladılar. Heyhat ki, zafer hamlesinin arkasından, kimin ve nasıl önayak olduğu meçhul, bir yağma hareketi başlamıştı. Sahibi meçhul her gizli ve kötü tesir, münafığındır. O ânda küfür safının süvari kumandanı ve cenah koruyucusu Hâlid bin Velid, İslâm ordusundaki okçuların yerlerinden ayrıldığını gördü. Kollamakta olduğu kuşatma hareketine mâni kalmamıştı. Hemen atlılarına emir verip dört nala ileriye atıldı… Okçuların bıraktığı noktaya gelip, orada üç beş kişiyle sebata çalısan Abdullah ve arkadaşlarını şehit etti. Akreme de Hâlid’i taklid etmiş ve kuşatma hareketine katılmıştı. Müslümanların safında «arkadan geliyorlar!» diye bir nâra yükseldi. Hücum hattındakiler geriye döndüler. Henüz çevirme hareketi tamamlanmadığı halde, mûslümanlar «çevrildîk» zannıyle birbirine girdi, hattâ birbirini kırdı. Bir kargaşalıktır koptu. İste, uivîlikler âleminden haber alan Allah Resulünü dinlememenin neticesi ve en taze çağındaki İslâm filizine geçirttiği kasırgalı imtihan…
BÜYÜK ŞEHİT
Vahsi isimli bir Habesli köle vardır. Allah’ın Arslanı Hamza’yı öldürmek karsılığı azad edilecektir. Ayrıca, Ebu Süfyan’ın karısı Hind de kendisine vermediğini bırakmayacaktır. İşte bu Vahşi ki ileride İmâna gelir gelmez hemen affedilecek, sahabi olacak ve İslâmın büyüklüğüne en parlak misallerden birini teskil edecektir bir taşın arkasında Hazret-i Hamza’yı kollamakta… Hamza, ortalıkta arslan gibi fırıl fırıl, döne döne, Vahşi’nin olduğu yere yaklaşıyor. Vahşi, gayet iyi bildiği uzaktan silâh atma sana’atiyle, siperden mızrağını atıyor ve Peygamber amcası büyük Hamza’yı yere seriyor. Arkasından Hind, İslâm ordusunda dağınıklık yüz gösterip küfür fırsata geçince, yanındaki çığırtkan kadınlarla, dişi sırtlanlar gibi şehitlerin üzerine atıldı. Hind, Hamza’nın karnını ve göğsünü yardı, ciğerlerini çıkardı, bir parçasını kesip aldı ve ağzında çiğnemeye başladı. Yutamadı ve tükürdü. Ve gök kubbe, o âna değin böyle bir cinayet görmedi. Hind. üzerindeki bütün mücevherleri, Mekke’de bir o kadar da altun vereceği vaadiyle Vahşi’ye peşkeş çekti.
ALLAH RESULÜNÜN ETRAFI
Evet:
— Ey, Allah’ın kulları, ardınızdan sakının!..
Diye kopan nâra üzerine, imân safına ânî bir dağınıklık girmiş ve ters cephe üzerinde birbirini
düşman sanıp birbirleriyle boğuşanlar ve Medine’ye doğru uzaklaşanlar olmuştu. Fakat Allah’ın Resulü dimdik ve yanlarında tam on-iki sahabi… Yanı başlarında Ebu Bekr-üs- Sıddîk… İste tam «Sıddîk» sıfatının yerinde… Bir kâfir atılıp, Allah Resulünün yanında cenkleşen Musa’âb Hazretlerini şehit etti; sonra avaz avaz haykırdı:
— Muhammed öldürüldü! Ortalık büsbütün karıştı.
Allah Resulünün etrafındakiler, çala kılıç, her tarafa yetişiyor. Küfür ordusunun kumandanı Ebu Süfyan ilerledi ve Allah Resulünün etrafındaki sahabi siperine doğru bağırdı:
— Aranızda Muhammed var mı? Emir verildi:
— Hiç cevap vermeyin! Sustular.
— Ebu Bekr orada mı? Cevap yok.
— Ömer orada mı?
Cevap yok.
Ebu Süfyan narayı bastı:
— Muhammed, Ebu Bekr ve Ömer ölüler arasında! O zaman Ömer dayanamadı ve ortalığı çınlattı:
— Yalancı! Allah düşmanı yalancı! Saydıkların hep sağ… Sen bundan sonra basına geleceğe bak! Allah’ın Resulü, çözülüş karsısında, son vaziyeti görmek için bir iki adım atınca, küfür sırtlanları koşuştular; Allah’ın Âlemlere Fahr olarak gönderdiği zâtı tas yağmuruna tuttular. Allah Sevgilisinin alnı. yanağı ve alt dudağı yaralandı ve dünyanın en güzel diş sırasından biri kırıldı. Baslarındaki tulgaya bir kılıç indirdiler. Tulganın iki halkası kesildi ve yanaklarına gömüldü. Etrafındakiler küfrü püskürtmek için çala kılıç çalışırken Ebu Übeyde bin Cerrah, Allah Resulünün yanağına batan halkaları dişiyle çekip çıkardı ve iki ön dişini kaybetti. Allah Resulünün mukaddes yanaklarından kan boşanırken duaları:
«— Yâ Rab, benim kavmimi affet! Bilemiyorlar!»
Eğer bu dua olmasaydı ne olurdu? Toprağa bir damla Peygamber kanı damlarsa ne olur? Ve bu dua, Âlemlere Rahmet olarak gönderilen son Peygamberin, Peygamberlik senedinden başka ne olabilir.
Âyet meali:
— Muradınca kâfirleri kırmak veya yola getirmek senin elinde değildir. Onların hakkından biz geliriz.»
İmân kahramanı kadından bahsetmiştik: Medine’den çıkıp koşa koşa İslâm ordusuna yetişen
Nesebbeb bint-i Kâab isimli kadın, elinde kılıç Allah Resulüne çullananlara saldırdı ve omuzundan yediği derin bir kılıç yarasıyla toprağa serildi. Bu kadının yarası iyi olacak ve omuzunda, Unut yadigârı derin bir çukur kalacaktır. Allah, Resulüne yağdırılan okların siperi Ebu Düccâne, vücuduna nişangâh gibi üst üste oklar yapıştıkça, acısından yalnız basını kaldırıyor ve hiç kıpırdamıyor. Karışıklıkta, Allah’ın Resulünü, uzaktakilerden Kâab Hazretleri teşhis etti ve haykırdı:
«— Müslümanlar! İste Allah’ın Resulü! Toplanın!»
Bir koşuşma oluyor ve Allah Resulünün etrafında bir halka daha kuruluyor. Allah Resulünün yanı başında Ali, elinde kılıcı, nur merkezine sokulmak isteyen, bahadırlık iddiasındaki bütün başlar düşürüyor. Şehid olan olana… Peygamberin kucağında, O’nun yüzüne baka baka, gülümseyerek can veren Ziyad… Allah’ın Resulü, yanındakilerle dağ tarafına doğru çekiliyorlar. İbn-i Halef isimli bir kâfir görüyor. Dört nala üzerlerine seğirtiyor. Gelirken de bağırıyor:
— Gösterin bana şu Muhammed’i!
Sahabiler davranmak istiyor. Allah’ın Resulü bırakmalarını söylüyor. Kâfir tam yaklaşınca bir sahabinin mızrağını çekip atıyorlar. Mızrağı sağ göğsünden yiyen kâfir atının üstünden
yuvarlanıyor ve birkaç kere tekerlendikten sonra serilip kalıyor.
ÇEKİLİŞ
Allah’ın Resulü, etrafındaki sahabilerle, imtihan meydanından ebedî zafere doğru çekiliş yollarında ilerlediler. Ali kalkanına su doldurup Allah’ın Sevgilisinin yaralarını siliyor. Abdest alındı ve herkes oturduğu yerde, Allah Resulünün arkasında öğle namazını kıldı. Uzaktan umumî çekilişi gören Ebu Süfyan, bir tepenin üstünden sesleniyor:
— Hübel! Bana «evet» dedi ve ben kazandım! Cenk-te zafer nöbetledir! İste Bedr gününün devamı! Ey Hübel kadrin ziyade olsun! Mekke’den çıkarken (Hübel) isimli puta kur’a atmış da «evet» çıkmış… Ömer, uzaklardan haykırdı:
— Büyük. Allah…
Ve küfür ordusu herhangi bir takibe cesaret edemeden dönüp gitti. Medine kapılarında, müslümanları bekleyen kadınlar… Baslarında Derin ve İnce Fâtıma… Kucaklaştılar. Fâtıma, hemen mukaddes babasının yaralarıyla uğraşmaya başladı.
UHUT ÖNLERİ
Allah’ın Resulü muharebe yetmiş Şehid… sahasına döndüler. Tam Muhammed bin Mesleme:
— Rebî isimli sahabiyi adını yüksek sesle çağırarak aradım.. Bir inilti geldi. Gittim. O, «Benden Allah’ın Resulüne selâm et! Allah O’na her peygambere verdiğinden fazla ecr ihsan etsin! Düşmanlara yol verip Peygamberin basına öyle şeyler gelmesine sebep olanlara mağfiret yoktur! Bunları söyle!» dedi ve ruhunu teslim etti. Allah’ın Resulü, amcaları Hamza’yı gördüler ve halinden şiddetle müteessir oldular. Gözleri yaşlı, dua buyurdular. Allah’ın Resulü, taraf taraf yatan şehidlere baktılar:
«— Bunların Allah yolunda can verdiklerine ben şahidim. Allah yolunda yara alanlar, Kıyamet gününde mezarlarından o türlü kalkacaklardır ki, yaralarından kan boşanacak; kanları al renkli ve misk kokulu olacak…» Allah’ın Resulü, şehidleri gaslettirmeden, kanlı elbiseleriyle gömdüler. Şehid, gerçek şehid gaslolunmaz. Çünkü onlar, Allah’ın emânında ve bambaşka şartların âlemindedir. Dua:
«— Yarâb, bana şehadet nasib eyle!.. Öyle ki, burnumu ve kulaklarımı kessinler ve sen bana onlar nerede diye sorduğun vakit, senin ve Resulün uğrunda kesildi diyeyim.»
Medine’de böyle dua eden bir sahabiyi bu vaziyette gördüler. Şehidler arasında bir yahudi… Uhut harbi devam ederken artık dayanamayıp:
— Bu adam kitabımızın haber verdiği son Peygamberdir!
Diye yahudi topluluğunun üzerine yürüyen, onları yardıma davet eden ve red cevabı alınca tek basına cenk meydanına gelip düsen tek bir samimiyet örneği!.. Allah’ın Resulü buyurdular:
«— Kavminin en hayırlısı odur.»
Kaplanlar ve yırtıcı kuşlar paralasa bu hâle gelmiyecek olan şehidler. ikişer üçer defnedildi.
Döndüler. Uhut, bir bozgun değil, bir imtihan oldu. En ince imtihan ve büyük ders…