Cennettekilerin Ahu Figanı

Cennette de öyle bir kesim olacak ki onların ahu figanı, onların bağırtısı, çağırtısı cehennemdekileri bastıracak. Allah! Allah! Onlara işkence mi edilecek? Izdırap mı? Hayır ama cennet ehlinden bir sınıfın kendilerinden farklı muamele gördüğünü bir zaman sonra anlayacaklar. Kimdir o cennet ehlinden bir sınıf ki, diğerlerinden farklı muamele görür? İşte onlar Cemaullah’a talip olanlar. Yani Allah’a talip olanlar, ehli tarik olanlar. Onlara bir seyir olacak ki Cemaullah’ı seyir diledikleri an, nasıl öbürleri cennette diledikleri an huriler ile olacaklar, gılmanlar ile olacaklar işte nehirlerde yüzecekler, nehirlerden süt içecekler, şarap içecekler, o leziz yiyeceklerden yiyecekler, her ne isterseler anında yaratılacaksa onlardan farklı olarak Cemaullah ehli istediği dilediği an Cemaullah’ı seyredebilecek. İşte onu belli bir zaman sonra fark edecekler. Belli bir zaman sonra yani birilerine kendilerinden farklı bir muamele daha yapıldığını fark edecekler. O sıra onların ahu figanına Allah buyuracak ki “Niye ahu figan ediyorsunuz? Bir ızdırabınız mı var? Bir çileniz mi var?” Hayır Yarabbi çok iyiyiz çok rahatız. “Peki niye ?” Yarabbi Sen falanca kullarına başka bir muamele yapıyorsun. O sıra Allah buyuruyor ki nida geliyor o kullarına ki Ama siz Beni talep etmediniz ki o zaman. Siz Cemaullah’ı talep etmediniz ki ya siz cenneti talep ettiniz hurileri talep ettiniz. Cehennemden korktuğunuz için emrimi tuttunuz. Ben sizi cehennemden emin etmedim mi? Ettin Yarabbi. ”Peki cenneti talep ettiniz. Ben size cenneti vermedim mi?” Verdin Yarabbi. ”Onlar bunları talep etmediler veya bunlardan korktukları için bunu yapmadılar. Onlar Cemaulllah’ı talep ettiler. Bende onlara Cemaullah’ı verdim. O sıra sizin hiç yakınmaya dertlenmeye bir hakkınız yok.” Onun için anlatırken her yerde kardeşlerimize bilhassa yeni muhatap olduğumuz tebliğe gittiğimiz yerlerde diyoruz ki; Kardeşim diyoruz, Allah rızası için ne olur hep cennete talibiz Allah’ın emrini tutarsanız hepiniz cennete gideceksiniz. Hiç şüphe yoktur. Bir kısmınız cehennemden korkuyorsunuz eğer Allah’ın emrini tutarsanız, neyhinden kaçarsanız, günah işlemezseniz Allah o korktuğunuzdan sizi emin edecek cehenneme koymayacak. Bu noktada bir problem var mı yok diyorlar. Ama birde bunları korktuğu için veya bunları umduğu için yapmayanlar var bu işi birileri de başka bir şekilde düşünüyor diyorlar ki biz Rabbimiz için yapalım bunları biz Allah’ı kazanmaya çalışalım. Bunları yaratan Allah değil mi? O sıra biz Allah’ı kazanırsak zaten bunların hepsi bizim böyle düşünen insanlar da var. Sizde müsaade edin onlarda olsun size ne sizin yerinizi mi daraltıyorlar diye bir sohbet geçiyor aramızda o sıra çok iyi anlıyorlar.

İşte tarikat ile şeriat arasındaki fark bu. Yoksa her Müslümana bu farz değil, her Müslümana sünnet değil tabiki. Ama bazı müslümanlara hem farz hem sünnet. Kime farz sünnet ya bunları Allah için yapalım düşüncesine bir insan belli bir zaman içerisinde sahip olursa yani iradesi, aklı, şuuru, bilinci kendini o noktaya götürürse ki bazı insanları götürüyor. Öbürlerinden akıl olarak daha farklılar onlar. O noktaya götürürse onu anladığı andan itibaren ona farzdır veya sünnettir. Çünkü Allah buyuruyor ki; “Biz gizli bir hazineydik bilinmek istedik onun için yarattık.” Bunu anlayan insan için burada ne denilmek istenildiğini anlayan insan için veya “Biz insanları ve cinleri ancak Bize ibadet etsinler diye yarattık.” diye ayeti var Allah’ın bunu anlayabilen idrak edebilen yani batın manasını anlayan insan için farzdır. Ama velev ki anlamıyor onun için hiçbir şey de değil. Zaten Allah Kuran’da da buyurmuyor mu? Okuduk tefsirini ayetlerin içerisinde “Onlar anlamazlar.” Buyuruyor. “Biz bunları gönderdik ama bazıları anlar bazıları anlamazlar.” Bir kısmı anlar bir kısmı anlamaz. Oradaki “anlamaz” lıktan kastı ne Allah’ın? Yani orada o cümlenin içerisinde Allah bir öz koymuş saklamış.

Cevizi görüyorsun ceviz mi ceviz. Kabuğu var mı asıl onun içinde özü var mı yenilen asıl istifade edilen onun özü değil mi? Onun özü. O sıra kabuğu kırman lazım. İşte her insan o kabuğu kıramıyor. her insan o kabuğu kıramaz ama ceviz dediği için kurtarır. Ceviz midir bu? Cevizdir emret abi. Tamam bitti o kurtarır. O cennete gider. Ama onun içinde bir şey olduğunu fark edenler var. İllaki içini açacağım diyor adam inat. İşte o başladığı an onu anladığı an onu açması lazım onun. Açmaya çabalaması lazım. Açması lazım o cevizin içini ve özünü yemesi lazım. İşte o cevizin içinde bir öz var ki o kelamın içerisinde de o ayetin söylenmiş ama o kelamın içerisinde bir şey var. Onu yakalayabilmek. Ama işte çoğu bunu yakalayamıyor. Mesela namazınızı kılın. Onu anlıyor namazını kılıyor. Orucunuzu tutun şu günahı işlemeyin ben sizi cehenneme gönderirim buyuruyor Allah. Onu anlıyor onu yapıyor tamam. Ama öbür tarafta “Ben insanları ve cinleri ancak ve ancak Bana ibadet etsinler diye yarattım.” ayeti üzerine hiç düşünmüyor bile. Düşünse oradan bir şey çıkacak çünkü Ancak kelamı arkasında yani hiçbir sebep yok, hiçbir gaye yok yani Allah’a ibadet etmekten başka.

Biz ne yapacağız ki hiçbir şey yapmadan sadece Allah’a ibadet etmiş olalım? İşte bunu düşündüğü zaman insan tasavvuf başlıyor, tarikat başlıyor o zaman diyor ki ben ne yaparsam her an Allah’a ibadet etmiş olurum. İşte Mürşitler onun yolunu biliyor, buluyor diyor ki evladım sen bunları yap özünde inşallah sultanı zikir senin hasıl olsun ondan sonra sen ne yaparsan yap ki arkasından zaten o ayet geliyor. ”Onların ticaretleri, onların yaptıkları işler, onların ibadetlerine mani değildirler. Allah’ı zikretmesine mani değildir.” O ayet geliyor hemen pekiştiriyor zaten ama bunu düşüneceksin ki anlayacaksın. Bunu sana birisi düşündürmüyorsa veya sen düşünmüyorsan neyi anlayacaksın ki. Yani o zaman öbür konuda kalsak eğer bunun çoluğu çocuğu ekmek yemeyecek mi? Bunun ticareti olmayacak mı? Bu işe gitmeyecek mi? Bu hasta olmayacak mı? Bu uyumayacak mı? Çünkü “…ancak Bana ibadet etsinler diye yarattım.” buyuruyor Allah. Ama işte öbür adamın yani Allah’ın zikrini özüne indiren adamın çalışması da ibadet, uykusu da ibadet, yemesi de ibadet, içmesi de ibadet hepsi de ibadet. Abdurrahim Efendim Hazretleri onu şöyle ifade ederdi yani 8 saat ibadet buyururdu da mübarek onu da dolduramazdı onun tabirine göre insan onu bile dolduramaz yani 8 saat uyku, 8 saat ibadet, 8 saat çalışmak. O 8 saat ibadeti doldurmaya çalışırdı derdi ki; ” Kardeş sabah namazını kıldığınız zaman 1 saat onu kabul eder Allah, öğle namazı 2 saat, ikindi 3 saat, akşam 4 saat, yatsı 5 saat, 1 saat de hatmeniz 6 saat, 1 saat de dersiniz 7 saat, 1 saat de teheccüt namazınız ve evvabin namazınız aha 8, yani bunları 5’er dakikada da yapmış olsanız buyurdu tamam o 1 saattir. Kabul oldu hiç korkmayın.” Ama bu şerren şeyi dolduruyor yani ilk gelen ihvanlara bunu söylüyor. Aslında öbür tarafta söylediği hemen arkasından girerdi onu biraz derinleştirirdi ondan sonra söyledi ne? Ondan sonra söylediği 24 saatin her sanisesini değerlendirmek Ha Hu aldığın nefeste Allah verdiğin nefeste Allah. Hiç Allah’tan ayrı ve gayrı değilsin. Öbürüne de Allah bakmıyor zaten diyor ki yani onların çalışmaları şunları bunları önemli değil. Ya, aldıkları verdikleri nefes önemli “men arafe nefsehu fekad arafe Rabbehu” aldıkları verdikleri nefes, bunu bazısı nefsini bilen Rabbin bilir diye çeviriyor. Bazısı da diyor ki hayır nefesine sahip olan Rabbini bilir. Hangisini alırsan hiç mana bozulmaz. O zaman biz her zaman Allah ile olmak istiyorsak, Allah dostlarından Onunla nasıl olunması gerektiğini Onunla olmanın adabını öğrenmemiz lazım.

Bu nerede olur? Bu tekkelerde olur. Niye? Talim olur. Biz askerliğimizi yaptığımız zaman iki tane bayrak dikerdiler bir tane de orda ne diyelim ona resimden kartondan bir şey Komutanı temsil ederdi orada. İşte yürüyüş yapardık onun yanına geldik mi tören adımıyla sanki Komutan oradaymış gibi halbuki orada bir karton kutu Komutan da yok. Ama işte o yürüyüşü yapa yapa yapa birgün hakikaten bir bakıyorsun Komutan gelmiş ayda da yılda da bir olsa bakıyordun Komutan gelmiş işte oraya bu sefer onun önünden geçerken artık hiçbir acemilik yabancılık çekmiyorsun. Orada talim etmişsin kartonun önünde günlerce her sabah sporunun sonunda o yürüyüşü yaptırırdılar bize. Her sabah sporu arkasından o yürüyüş ile hep birlikler eğitim alanlarına giderdi. Şimdi tekkeler de işte karton kutu. Gelirsin burada bu adabı takına takına takına takına takına birgün Hz. Resulullah (s.a.v) sende tecelli eder İnşallah o adabı öğrenmiş olursun. Ona da aynı adabı takınırsın ki Allah zaten buyuruyor ki; ”Ey Habibim! Seni seven Beni sever. Sana tabii olan Bana tabii olur. Seni sevmeyen Beni sevemez. Sana tabii olmayan Bana tabii olamaz.”

Kaynak: Can Damlaları Gönül Sohbetleri 16