Gavsi Hizani (k.s) Hazretlerinin Halifeleri

1- Büyük mürşit, kutbu kamil, fenâ-i mutlak ile şerefli kılınan salikleri hak doğru bir şekilde terbiye eden bizim silsilemizin beşinci piri olan Seyda Şeyh Abdurrahmani Taği (k.s).

2- Hakkal yakin çeşmesinden içen cezbe ve seyru sülukta sevenlerin en yüksek derecesine vasıl olan Gavs (k.s)‘ın oğlu Şeyh Bahaddin (k.s)

3- Alim-i Rabbani, meşhur tedkik ve tahkik ehli, bütün ilimlerde maharet sahibi, zamanın Şafiisi (fıkıh ilminde İmam-ı Şafii’ye benzer) Gavs-ı Azamın Minahını derleyen Şirvanlı ( Siirt’in ilçesi ) Şeyh Halid-i Öleki (k.s)

4- İrfan çeşmesi, zamanında örneği pek nadir bulunan ilahi cezbe sahibi, rabbani sırlarla şereflenen Mevlana Şeyh Abdurrahman-i Meczub (k.s).

Gavsi Hizani (k.s)‘nin pek sadık ve seçkin bağlıları da vardı.

Kolatlı Sofi Mustafa diye bilinen şahıs Gavs (k.s)a 700 çeşit meyve fidanını eli ile dikmiştir. Bu Şahsa bir gün Gavs (k.s) ”konuşma” buyurdu. O da vefat edinceye kadar Gavs (k.s)‘ın cevabından başka konuşmadı.

Bu sofilerden birisi de ilahi cezbe ile müşerref olan Külpikli Sofı Ali’dir. Seyda-i Taği (k.s) bunun hakkında demiştir ki bu dönenlerdendir. (Fenaya ulaştıktan sonra bekaya geri dönen)

Seyda-i Taği (k.s) ”Gavs (ks)‘ın işaretinden aldım ve bildim ki adı geçen iki sofinin benzeri erkekli kadınlı 400 kişi vardır.” buyurdu.

Gavsi Hizani (k.s) Hazretlerinin yüce ahlakı Allah (c.c)`ın yarattıklarına karşı çok şefkatliydi. Sılayı rahim yapardı.

Dostları vefat ettiğinde, onların çocuklarını da ziyaret ederdi. Kötülük yapana iyilik yapardı. Cemaat içerisinde kendisini inkâr edenlere dıştan merhamet ederdi.

Teveccühte gözünü açanları şiddetle yasaklardı. Bazı şahıslara teveccühü iki sefer yapardı. Mürid ve nakşi olmayanı teveccühe sokmazdı. Yılanı vakıada görmeyi nefis olarak yorumlardı.

Yemekte ondan evvel yemekten kalkanı yasaklardı. (Bu konu şer’an da böyledir. Hikmeti, yemekte bulunanların utanmasını önlemektir.) Hatme halkasında ayakta bekleyeni yasaklardı. Geceleyin kıyamı ve namazı emrederdi.

Şeriata ve sünnete uyma konusunda çok gayretli idi. Hatta bir gün Seyda-i Taği (k.s)‘nin çorabını sol ayaktan başlayarak giydiğini görünce:

”Çorapları sağdan başlayarak giymenin, soldan başlayarak çıkarmanın sünnet olduğunu hiç duymadın mı? Görmedin mi?” buyurdular.

Kimse Gavs (k.s)‘ın sağ tarafına tükürdüğünü görmemiştir. Bir gün küçük çocuğuna bir salkım üzüm hediye etti.

Sonra unutarak bir tane yedi. Hatırlayınca onun haline âlimler fetva verinceye kadar hüzünlendi. (Üzüm yemede sünnet olan taneleri çifter yemektir.)

Gavs (k.s)‘ın hizmetçisi Sofı Yusuf’dan rivayet edilir: Gavs (k.s)‘dan halifelerini sordum. Gavs (ks):

Molla Abdurrahman-ı Meczub şuhudu safi (Allah’ın nurunu hakkı ile müşahade eden) sahibidir. Molla Halid ikinci Halid’dir.

Abdurrahman-i Taği (k.s)‘a sordu. Kurban Molla Abdurrahman-i Taği (k.s) diğerlerinden önce gelmiştir. Fakat siz diğer ikisine hilafet verdiniz de neden ona vermediniz.

Gavs (k.s) buyurdu:

Molla Abdurrahman-i Taği (k.s) hilafet makamını geçmiştir. O şeyh ve mürşittir.”

Halifesi Abdurrahman-i Taği (Seyda-i Taği) (k.s) anlatıyor:Gavs-i Hizan-iye (k.s):

”Gavsım (ks) beni unutmayın” dedim.

Gavs (k.s) buyurdu:

”Sen beni unutma. Nerede sohbet edersen, orada hazırım.”

Gavsi Hizani (k.s): ”Mürid nefsini kafirden daha alçak görmelidir.” dedi. Abdurrahman-i Taği (k.s): ”Tabiatım buna razı olmuyor.” dedi. Gavsi Hizani (k.s): ”Razı oluncaya kadar nefsini zorlayacaksın.” dedi.

Gavsi Hizani (k.s): ”Size demiyorum ki bütün amel ve işlerinizi bırakıp benim muhabbetimle meşgul olunuz. İsteğim odur ki Allah (c.c)‘ın ayeti kerimesinde ”Öyle erkekler var ki ticaret ve alış-veriş onları Allah’ın zikrinden alıkoymuyor.” belirttiği kişiler gibi olunuz.”

Gavsi Hizani (k.s): ”Bazı ehli keşfe Cizre’deki kabirlerin hali gösterildi. Gördüler ki bir kısmı nimet ve safa içersinde diğer bir kısmı da sıkıntı ve cefa içersinde. Mezarlıktakilerden bunun sebebi sorulunca dediler ki:

Biz Hizanlı Şeyh Nasır’ın müridleriyiz. İçimizde verdiği sözü bozmayan keyf ve safa içinde, ahdini bozup şeyhin emrini yerine getirmeyen de sıkıntı ve cefa içinde.”

Gavsi Hizani (k.s): ”Amelinizi ucub ile bozmayın. Sevabınızı iptal etmeyin.” buyurdu.

Buyurdu:

”Müridliğin şartı ihlâs ve muhabbetle amel yapmak ve gayret sahibi olmaktır.”

Çok sefer şu beyti okurdu.

”Tarikat yolunda gevşeklik, küfrün alametidir.”

Gavsi Hizani (k.s):

Şeytan kurt gibidir, erken kaçar. Fakat nefis sırtlan gibidir, letaiflerin başkanıdır, kaçması mümkün değildir. Ancak ıslah edilip kurtulunur. Devamla şöyle buyurdu;

“Mürşidin gölgesinden başka bir şeyle nefsin öldürülmesi mümkün değildir. Mürşidin gölgesinden gaye rabıtadır.”

Gavsi Hizani (k.s): “İnsanlar mukarrebinlerin namazını da kendi namazları gibi sanırlar. Halbuki öyle değildir. Arasında çok fark vardır.”

Sofi Halid nakletti.Gavs (ks) ile beraber gidiyorduk. Bize, akşam namazından sonra konuşmayın. Akşam ve yatsı arasında konuşmak kalbleri katılaştırır.” buyurdu.

Abdurrahman-i Taği (k.s): “Müridler yolda yürürken zikir ile meşgul olabilir mi? diye sordum. Gavs (k.s) buyurdu:

”Emir olunan zikrin yerine sayılmaz. Yine de mürit zikirden boş kalmamalıdır. Özellikle kalbini devamlı zikirle çalıştırmalı. Keza rabıtası olmayan da zikre devam etmelidir.”

Abdurrahman-i Taği (k.s): Gavs (k.s) Ezanın manasını ve ezanı işittiği zaman şöyle düşünmek gerektiğini öğretti:

Allahüekber; Allah ibadet ve taata ihtiyacı olmadan yücedir.

Eşhedüenlailaheillallah; O’ndan başka ibadete layık olan kimse yoktur.

Eşhedüennemuhammedenresulullah; peygamberlerin dediği haktır ki namaz vacibtir. Kula kıldığı namazın sevabı vardır. Bırakınca acıklı bir azap ve büyük mahrumiyet vardır.

Hayyalessalah; namaza gel ki o büyük sevaba kavuşasın.

Hayyalelfelah; namaza gel ki acıklı azabtan kurtulasın. Ezanın bu kısmında şöyle demek gerekir. (La havle) taata gücüm yok (vela kuvvete) azaptan kurtulmak için takatim yok (illahbillah) ancak Allah (c.c)ın yardımıyla olur.

Burada dinleyici gevşeklik edip bana bir şey kalmadı diyebilir. Müezzinin tekrar Allahüekber demesi yani;

Allah (c.c) senin taatine ihtiyacı olmaktan yücedir. Öyle ise fayda hep senindir.

Lailahe illallah;

İbadete layık olan yalnız Allah (c.c)‘tır.

O seni azaptan kurtaracaktır. Bu kelime-i tayyibe baştaki ümitsizliği giderir.

Bir gün Gavs (k.s) buyurdu. Bana denildi ki:

”Seni gören kimse cehennem ateşine girmez.”

Abdurrahman-i Taği (k.s): “Bu sözü bazı ihvanlara söyledim. Söylediğim ihvan korktu ve dedi ki; ‘Gavsi (k.s)‘ı kim görebilir.’ (hakikatını ve kemalatını) Ben bu adamın korkmasını ve sözünü Gavs (k.s)‘a naklettim.

Gavsi Hizani (ks); “Görmekten gaye ihlâstır.” Abdurrahman-i Taği (k.s): “Size bunu kim dedi.” Gavsi Hizani (k.s); “Mevlam buyurdu.”

Bir gün Gavs (k.s) salih alimlerin hallerini benden sordu.

Bu arada dedi ki; ”Tarikattan gaye şeriatın istikametidir.” Ben; “Öyle ise Muhammed-ül Emin (a.s)’den daha şeriata bağlı kimse yoktur.” dedim. Gavs (k.s) sinirlenerek buyurdu:

“O abdest alırken dört defa yüzünü yıkıyor.”

Melekend Köyündeki üstad Molla Abdurrahman (A.Taği) (k.s) bana bir kadını şikayet ederek, havuza gittiğinde, bir kadının yüzü, kolu açık abdest aldığını söyledi. Ben durumu Gavs (k.s)‘a anlattım. Gavs (k.s) hiddete gelerek buyurdu; ”Ona söyle ki sen alim değil misin? Neden gözünü dışarıya salıveriyorsun. Sorumluluk ona değil sanadır. Sorumlu olan sensin.”

Bir sefer Gavs (k.s) Kolat köyüne irşada gitmişti. Camiye geçip oturdu. Köylüler ziyaretine geldiler. Gavs (k.s) gördü ki gelen sol ayağı ile girdi. Gavs (k.s) cemaate bakıp gülümseyerek şöyle buyurdu:

“Siz nerede, müritlik nerede. Ancak mürid bu sağ ayağıyla camiye giren sofidir.” Sonra sohbete başladı.

Bir seferinde Gavs(k.s)‘ın yanına kadınların girdiği, dolayısıyla kadınlarla erkeklerin birbirini gördüğü hususunda bir Molla’nın itiraz ettiğini duydum.

Bu duruma itiraz eden Molla’ya, ‘bazı zorunlu durumlarda kadınlarla erkeklerin bir arada olabileceğini fakat bizim kadınların yüzünü görmediğimizi yeminle söylediğimi’ Gavs (k.s) Hazretlerine aktardığımda şöyle buyurdu:

”Senin cevabın şeriata göre olsun. Bu cevab olmaz.”

Molla Abdulğari Kali yüce eşiğe gelince, onun hakkında Gavs (k.s)‘la konuşup durumunu arz ettim.

Gavs (k.s): ”Git ona şöyle söyle, Şeriatı gel de burada oku. Zira sen şeriatın zahiri şeklini okumuşsun, gel de batıni şeklini oku. Yine deki, senin okuduğun şeriat gözleri haramdan men ediyor. Benim şeriatım ise kalbi men ediyor. Yine deki, sen şeriatın lafzını okumuşsun. Gel de manayı benden sor.” (Şeriat zahir istikameti getirse de, kalbi ağyardan çevirmeğe vasıta olmaz. Kalbi Allah’a bağlamak ancak tarikatla mümkündür.)

Gavsi Hizani (k.s): ”Kim şeriatla amel ederse o veli olur, sözü yanlıştır. Çünkü şeriat manasının muhafazası, ancak fenafillah olan şeyhin sohbeti ile mümkün olur.”

Gavsi Hizani (k.s) şeriatın hududunu muhafaza etmeğe çok istekli idi.

Bir seferinde Akife adlı kızı, Aziz adında tekke hizmetçisi ile konuşarak gülümsemiş. Aziz de şefkatle elini başına vurmuş. Ertesi gün Gavsi Hizani (k.s) olayı öğrendi. Zahiren çok sinirlendi.

Yedi sefer kızını çağırarak tevbe ettirdi. O da yemin edip bir daha yabancı kimse ile konuşmayacağına söz verdi. Yine haber gönderip yanına getirtti, tevbe ettirdi. Bu durum tekrar tekrar devam etti.

Ta ki artık ayaklarına basacak takati kalmadı. Yerde sürünerek yanına getirtildi. Kızı özür dileyerek; ”Bilirsiniz ki kalbimde hiç bir şüphe yoktur.” Gavs (k.s) yemin ederek;

”Vallahi kalbinin sağlam olduğunu bilirim. Ama şeriatın hududunu muhafaza etmek çok mühimdir. Seyda !… “Bu hadiseye şahid olduğum gibi kızın ve hizmetçinin de kötü niyetten beri olduklarına da ben şahidim.”

Yine bir gece ben (Seyda-i Taği), Gavs (k.s)‘ın oğlu Şeyh Bahaddin (k.s) ve damadı Molla Abdurrahim ile oturuyorduk.

Gavs(k.s)‘ın kendisi sonradan heybetli bir şekilde içeri girdi. Oturarak buyurdu;

”Bana oğlum Hamza’yı çağırın. Onu bu memleketten kovarım.” dedi.

Ben ricada bulundum ise de bana da kızarak kabul etmedi. Oğlu ve damadını da bu konuda reddetti. Sonra hizmetçisi Molla Salih geldi.

Efendim dedi. Neredeyse korkudan ruhumuz çıkacak. Siz Muhammedi meşrebdesiniz. Şefkat ve merhamet senin özelliğindir.

Gavs (ks);

“Beni kınamayın. Çünki Hamaza’nın damın üstünde bir kadınla konuştuğu söylenmiştir.” Bu durum üzerine şahitler getirilip Hamza’nın konuştuğu kadının kendi teyzesi olduğuna şehadet edilince, kalbi yatıştı ve feraha kavuştu.

Bize tevbe ettirdi. Benden izin almadan hiç bir iş yapmayın dedi.

Oğlu Bahaeddin; “Sen olmazsan biz ne yapalım?”

Buyurdu; “Şeriata müracaat edin. Şeriata uygun olanını yapın.”

Ben (Seyda-i Taği) bir gece ailemle beraber oturuyordum. Kapı da açık idi, saliha bir hanım içeri girdi. Ailem de bir iş için dışarı çıkıp bir lahza kaldı. Sonra yine geldi. Ertesi gün Gavs (k.s)’ın yüksek meclisine varınca, meğer evdeki o durumu öğrenmiş. Zahiren sinirlenip, değneğini eline alarak; sana bu değnekle vururum dedi. Korkumdan yere düştüm.

Gavs (k.s)ta hem fenâ-i mutlak hem de hakkal yakin makâmı hasıl olmuştu. Halbuki bu iki makam yalnız bu tarikatı aliyenin dört sadatında hasıl olmuştur.

1- Şeyh Abdulhalıkıl Gücdevani
2- Şah-ı Nakşibend
3- Alaaddini Attar
4- İmam-ı Rabbani (Kaddesallahüesrarehüm)

Tarikatta başka hiç kimseye bu iki makam hasıl olmamıştır. Ben Gavs (k.s)‘ın rivayetinden ve vakıf olamamadan anladım ki; O’nun şeytanı ona musahhar olup; O, onun zararından kurtulmuştu.

Ya da şeytanı iman edip müslüman olmuştu . Ben Gavs (k.s)‘ın keşiflerini tecrübe ettim. Hiç bir seferinde, söylediği gibi çıkmadığını görmedim. Ancak bir seferinde bir adamın 15 gün sonra geleceğini haber verdi. O adam 20 gün sonra geldi. Beş gün fark etti.

Gavs (k.s)ın halis müridlerinden birisinin koyunları çalınmıştı. O da malını bulması için Gavs (k.s)‘tan himmet ve meded dilemişti.

Ben (Seyda-i Taği) yüksek meclise gelince baktım ki Gavs (k.s) ve oğlu Seyyid Nur Muhammed kavun yiyorlardı. Bana kabuklarını verdi ve dedi ki: Kim bu kabukları yerse çalınan koyunları çıkartmak ona aittir.

Ben aldım fakat yemekten vazgeçtim. Bana, ye diye emretti. Ben de yedim. Biraz sonra haber geldi ki malı meydana çıkmıştır. Gavs (k.s) dedi: “Çalınan koyunların bulunması o sofinin ihlasının kuvvetli olmasındandır.”

Gavs (k.s), bu sözüyle işaret etti ki, o sıralarda Diyarbakır’da cezaevinde bulunan İspahert adlı Köyün ağası da koyun sahibi gibi ihlâsını kuvvetleştirirse hapisten çıkacaktır.

Ben hemen Gavs (k.s)‘ın çorabını ona gönderdim ve dedim ki: “Artık gafletten uyan, ihlasını tamam eyle.” Bu tavsiyem ona ulaşınca o gece tevbe etmiş dediklerimi yerine getirmiş. Sabahleyin de Gavs (k.s)‘ın himmetiyle çıkmış.

Bir şehirde hapse girdim. Vakıada gördüm ki Gavs (k.s) beyaz bir ata binmiş benim imdadıma geliyor. Gavs (k.s)‘ın himmeti ile hemen kurtuldum.

Gavs (k.s)‘ın bağlılarından biri hastalandı. Hastalığı ölüm derecesine yaklaştı. O anda Gavs (k.s)‘dan himmet ve istimdat (yardım) diledi. Gavs (k.s) onun imdadına beni gönderdi. Ben gidince gördüm ki iyileşmiş ve şifa bulmuştu.

Bir kadının oğlu hasta idi. Oğlu da Gavs (k.s)‘ın hizmetinde bir müddet kalmıştı. çocuğun hastalığı artıp ölecek duruma gelince çocuğun annesi Gavs (k.s)‘a geldi. Çok yalvarıp, şifası için himmet istedi.

Gavs (k.s); ”Şifa olmaz, buyurdu.” Kadın tekrar tekrar ısrar etti. Gavs (k.s) buyurdu: ”Ölüm meleği gelmiştir. Duanın faydası yoktur. Melek ruh alır, öyle gider.”

Kadına bu söz de tesir etmedi. Dileğini tekrar etti. Israrlarını, Gavs (k.s)‘ın hasta olan çocuğun yanına gelmesine kadar tekrar etti. Gavs (k.s) o çocuğun ruhu yerine, ruhunu vermeye karar verdi.

Biz baktık ki Gavs (k.s)‘ın rengi bozuldu. O sırada Gavs (k.s)‘ın hal sahibi bir müridi odundan geliyordu, nasıl ki Gavs (k.s)‘ı gördü, meseleyi anladı.

Hemen yükünü sırtından indirip ruhunu Gavs (k.s)‘ın ruhuna feda etti. Sofinin rengi bozulup, o anda Allah (c.c)‘ın rahmetine kavuştu. Hem Gavs (k.s) hem de çocuk iyileştiler.

Gavs (k.s) hacca gittiği zaman ebdallerı ile her cuma iki sefer toplanıyordu. Onların yük ve hastalıklarını üzerine alıyordu.

Hatta çoğu sefer biz (Seyda-i Taği ve ebdal arkadaşları) onun emri ile uzak yerlere gittiğimiz zaman bazen yolda ayaklarımız kayalara çarpıyordu. Gavs (k.s)‘ın yanına varınca görürdük ki ayağından kan geliyor.

Gavs (k.s)‘ın vefatından sonra ben başka bir Gavsın ebdalı oldum. On güne kadar onun hizmetinde bulundum. Baktım ki onunla Gavs (k.s)‘ımız arasında dağlar kadar fark var. Ben de ebdallığı bıraktım.

İçindekiler sayfasına geri dön