Dede Paşa Sohbet 4. Bölüm

“Tekkelerde olan alemi dil söylemekten acizdir. Emin olun cennetin alemi tekkelerde mevcut idi. Kapıdan içeri girerdin, bir misk rayihası kendini istiab ederdi (kaplardı). Su içerdin kevser, yemek yerdin cennet taamı, yedikçe dimağına bir hayat gelirdi benim sultanım. Biz sözünü söylesek de özünden haberimiz yok. O tekkede meşayihin sohbeti de acayip garaip bir hal ile olurdu. Çünkü o zamanda meşayih ne söylerse o ihvanın kalbinde olan halini kendisine söyler ki, işte halin budur, dermanı da budur.

Biraz gönlüne şek (şüphe) gelen bir ihvanı da hemen ikaz eder gözünü açar, halinin hakikati ne ise o halin hakikatini gösterirdi. Mürid o anda ikaz olup anlardı ki, evet bu yaylanın yolu böyle gidermiş. Elhamdülillah şimdi zaman tebdil oldu sultanım.”

“Şimdi, mürşid-i kâmiller müridini halinden haberdar etmiyorlar. Niye?

Senin benim selamet saadetim için. Yaramazlar şerrinden, yaramazlığın künhünden (tamamından) muhafaza için. Şimdi şu zamanda zahir adabı kaldırılmıştır. Zahir adabının takat tahammülü çok zordur beylerim. Şimdi şu zamanda hal yoktur amma meşakkat mihneti de yoktur.

Şimdi – seyri illallah makamına kadar- seyr i süluku sokakta ikmal ettiriyorlar. Hal idaresi çetündür. Onun için bu bir Allah’ın fazlı, keremidir. Şimdi, insanların muhalifi olan nefsi şeytandır. Rabıta nuru olan yere şeytan yaklaşamaz.

Mürşid i kâmil, müridin iki küreği arasındaki şeytanın hulul yeri, üfürme yerini kapatır. Senin nefsin de yarıya kadar su dolu tenekeye düşen bir fareye benzer. Ne kadar iktidarı olsa da, mürşidini tanıyan Mürid için hükmü tesirsiz kalır. Sıfatı hayvaniye de yine aynı fareye benzermiş. Issız kalıp karanlığın olmasını bekler ki, çıkıp da nimetlerden yesin (harama düşsün, çalıp çırpsın).

Seni göreyim; eyvahını unutma, rabıtanı unutma. Ten mezbeleliği battallıktır. Hizmetini ihmal etmezsen bir tesiri yoktur. Anasır zıddiyet ise mürşidin emrindedir.”

“Şimdi mürşidler, yemeği pişirmiş, kaşık elinde:

-Gel yavrum, nimetini ye, diye nezaketle, ikramla ve lütufla müridine her halinde şefkat ve merhamet göstermektedir.”

“Mürşid gerektir bildire

Hakkı sana hakkel yakın”

“Sana mürşid her halini hakkel yakin bildirir.

Sen bil, bilme bu böyledir. Senin nefsinin, şeytanının, sıfatı hayvaniyenin mürşide karşı vallahi hiçbir kıymeti yoktur. Ama biz niye böyle eza cefa çekeriz? İnsanların çekmiş olduğu cefa alacak olduğu nimet karşılığıdır. Senin nimetinin bahası, kıymeti olmaz ki. Allah’a baha olmaz. Mürşidi kamil kendi reyiyle halife olmaz. Bu Allah’ın emri, Peygamberin emridir. Onların emri ile oldu ise, kudret ve salahiyetleri de lütfedilmiştir.

İnsanlara Allah’ın en büyük lütfu şüphesiz, mürşidi kamildir. Allah’a ulaşmak için böyle bir lütfa uymaktan başka çare yoktur.” “Böyle bir sultana evlad olmuşuz

Daha bundan büyük ne şanımız var.” “Bizim kendi bildiğimiz bizi yarı yolda bırakır. Sade kendi bildiğimizle çalışmayıp tarikatımızın usulüne uyalım. Tarikatımızın dört aleti vardır.

1-Muhabbet,

2-ihlâs,

3-Edep,

4-Teslimiyet.

İşin başında bu dört aleti mürşide tekmil ve tamam etmek lazımdır. Varis-i Enbiya olan Mürşid bu dört aleti tamamlayandan memnun razı olur. Bu sefer bu dört alet Risaletpenah Efendimize akseder. Bu dört aletin her birisinde müride bir nimeti vardır. Bu nimetlere layık olanlara nimetini lütfetmek de mürşide vacip olur.”