AİLESİ
Piri Sâmî Hazretleri Erzincan’ın Kırtıloğlu sülalesine mensuptur. Kırtıloğlu Mustafa Efendi’ye Osmanlı Devleti tarafından Sipahilik tımarı verilmiştir.
Sülalenin Kırtıloğlu diye anılmasının sebebi Erzincan’ın batısında bulunan OĞLAKTEPE Köyü ile AYDOĞDU Köyü arasında KİRTİL Tımarı adıyla bir arazi olup o tımarın sahipleri olduklarından dolayıdır. Savaş zamanlarında hazırlık için belli bir miktar askerin giderleri karşılanmıştır. Piri Sâmî (k.s.) Hazretlerinin Babası İbrahim Efendi medrese tahsili görmüş tarikat ehli bir zât olup aynı zamanda Erzincan merkez camilerinde imamlık yapmıştır.
Piri Sâmî (k.s.) Hz.’lerinin birinci hanımı vefat etmiş ve ikinci defa evlenmiştir. Birinci hanımının ismini tespit edemedik, ancak ikinci hanımının ismi Mine Hatıın’dur. Birinci hanımından Hacı Nusrettin Efendi ikinci hanımından Eşref, Selahaddin, Şeyhattin, Fahrettin. Muhlise. Halise dünyaya gelmiş olup çocuklarından hiçbiri hayatta değildir. Torunlarının bir bölümü hâlen hayattadır.
DOĞUMU VE ÇOCUKLUĞU
Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri 1847 yılında Erzincan’ın Selüke (Yeşilçay) Köyünde dünyaya teşrif buyurmuşlardır. Asıl adı Muhammed, ikinci adı Sami’dir.
Dünyaya teşrif buyurduklarında birçok hâl zuhur etmiştir. Henüz memede iken bir gün Erzincan’da ay tutulur. Ayın tutulduğu gece mahalle halkı bir araya toplanarak dua ederler. İçlerinden biri der ki; “Helâl süt emmiş bir çocuk aya tutulursa ay açılır.” Bu bilge zatın sözü üzerine mahalle halkı harekete geçer ve söz konusu çocuğu aramaya koyulur, Muhammed Sâmî (k.s.) Hazretleri’ni arar bulur, aya karşı tutarlar ve ay açılır. Diğer çocuklar gibi oyun oynamazdı, sessiz bir hali vardı. Yedi yaşında, bulunduğu mahalledeki tekkeye gider bir köşede konuşulanları dinlerdi.
GENÇLİĞİ
İlk derslerini Erzincan Müftüsü Kiremitçi zade Salih (k.s.) Efendi’den almıştır. Daha sonra Erzincan âlimlerinden Hacı Sâdık (k.s.) Efendinin tedris halkasından ilim tahsil ederek icazet almıştır. İlmini daha da geliştirmek amacıyla İstanbul’a giden Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri, Fatih Medresesi’nde tahsilini başarıyla bitirerek Erzincan’a dönmüştür. Yaşantısının tamamını İslâmiyet’i öğrenmek için geçiren Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri Erzincan’daki Kadiri şeyhlerinden Süleymaniyeli Şeyh Abdurrahman (k.s.) Efendiden yüce Kadiri tarikatı ve Gavslık makamıyla mükerrem olan aziz asırların kutbu Mevlânâ Şeyh Muhammed Vehbi Hayyat El Erzincanî (k.s.) Hazretlerinin birinci halifesi Şeyh Hacı Mustafa Fehmi (k.s.) Hazretleri’nden Nakşibendî tarikatını almış ve öğretmek tembihini almıştır. Vuslat sarayının gül bahçelerine yönelmiş mükemmel büyüklerden Erzincanlı Hacı Hafız Mustafa Rüştü (k.s.) Hazretleri’nden de ders almıştır.
Şeyh Muhammed Vehbi Hayyat Hazretleri’nden tarikat almış bir zat “Ben Piri Sâmî Hazretleri büyük bir veli olacağını otuz beş sene önce keşfetmiştim. Bir vakit mahallemizin imamını değiştirmek gerekti hükümete müracaat ettik dediler ki; “Siz mahalle halkı olarak bir imam seçin, biz gerekeni yapalım.” Bunun üzerine mahallenin önde gelenleri bir yere toplanıp uzun danışma ve tartışmalardan sonra Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri’ni seçip uygun buldular. Kendisinin fikrini almak maksadıyla ve onay cevabını almak üzere ben ve birkaç kişiyi gecenin yarısında yanına gönderdiler. Gittiğimizde gördük ki bir keten tohumu yağı çırasının ışığı karşısında dersini çalışıyordu. Biz olup biteni anlattık, dedi ki; “Ben imamlık edemem, pederime söyleyin kabul ederse onu götürün o hizmeti o görsün” cevabını garip karşılamadık, zira gecenin o vaktinde ders çalışması bizleri hayrete düşürmüştü.
PİRİ SÂMÎ (k.s.) HAZRETLERİ BUYURDU Kİ; Tahsilim sırasında âlimlerden yaşlı ve salih bir zâtı ziyaretle duasını rica ettim. Dedi ki; “Oğlum benim duamdan ne gelir. Salih o ki herkesin duasını alsın.” Yani “ET-TAHİYYAT’ta VE ÂLÂ İBADİLLAHİ-S SALİHİN” Allah’ın selâmı bize ve Allah’ın salih, iyi kullarına olsun manasındaki müminlerin dualarına dahil olan salihler zümresinden olmaya çalış.”
PİRİ SÂMÎ (k.s.) HAZRETLERİ BUYURDU Kİ; “Hacı Fehmi (k.s.) Hazretleri derdi ki, ilim isteyen bir talebe hocasının huzurunda kitabını açıp nasıl ki satırlardaki ilmi tahsil ederse, mürid de mürşidinin huzurunda kendi kalp kitabına bakıp öylece huzur ilmini elde etmeye çalışmalıdır.” Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri İstanbul’da Fatih Medresesi’nde okurken boş zamanlarında bir saat tamircisinin yanında çalışmış ve buradan aldığı parayla geçimini sağlamıştır. Hocasının ısrarı üzerine çok kısa bir süre Tekirdağ ilindeki bir camide imamlık yapmıştır. Fatih Medresesi’ni başarıyla bitiren Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri müderrislik icazetnamesini alarak Erzincan’a dönmüş ve Erzincan’ın Üzümlü ilçesine bağlı Karakaya Beldesinde bulunan Piri Mehmet Efendi Camisinde imamlığa başlamıştır.
Karakaya Beldesi’nde bulunan (13 Mart 1992 depreminde yıkılmıştır) Piri Mehmet Efendi Camisinin aynı zamanda Vakıf Başkanlığını da yürüten Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri hafta sonları Erzincan iline gelerek Cami-i Kebir’de sohbet etmiştir. Karakaya Beldesi’nde imamlık yaptığı tek odalı ev Karakaya Belediyesi tarafından tamir edilmiş ve ziyarete açılacaktır. İmamlık yaptığı dönemde bir hâdise yaşayan Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri imamlığı bırakarak Karakaya Beldesi’nden ayrılmıştır.
PİRİ SÂMÎ HAZRETLERİNİN ABDURRAHMÂNİ TAHİ HAZRETLERİYLE TANIŞMASI (1882)
Karakaya Beldesi’ndeki imamlık görevinden ayrılan Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri bir süre memuriyet almıyor. Maddî durumundan dolayı hükümetten yeniden görev isteyen Piri Sâmî Hazretleri, Erzurum Rüştiyesinde dört yıl muallimlik yapıyor, Erzurum’dan daha sonra Hınıs İlçesi’ndeki medresede muallimlik görevine atanıyor. Abdurrahmanı Tahi (k.s.) Hazretleri ile ilk tanışması burada gerçekleşiyor. Bir gün Tahi (k.s.) Hazretleri, Hınıs’a teşrif buyuruyor. Piri Sâmî Hazretleri birkaç arkadaşıyla ziyaretine gidiyor.
PİRİ SÂMÎ HAZRETLERİ BUYURDU Kİ; “Büyük Pir Şeyh Abdurrahmanı Tahi (k.s.) Hazretlerini henüz görüp kalp arzusu ile bağlanmadan önce bir gün Hınıs’a teşrif ettiklerini söylediler. Bazı zatlarla beraber resmi bir surette ziyaretine gittik. Mübarek dizlerinin üzerine bir yastık alıp ona dayanarak oturuyordu. Biz içeri girince az bir miktar ayağa kalktı. Dillerini bilmediğim için tercümana dedim ki; Şeyh Efendi Hazretlerine arz et ki; “Kendi nefsini tanıyıp bilen Rabbini de bilir”mealindeki Hadis-i Şerifi tefsir buyursunlar, dinleyelim.
Tercüman bu ricamı arz edince, buyurmuş ki; “Arapça mı, yoksa Farsça mı anlatayım. Dedim ki; ‘Arapça anlatsınlar’, bu Hadis-i Şerifi Arapça olarak tam bir araştırmacı ehliyetiyle açıklayarak tefsir buyurdu. Orada bulunan halifeleri büyük Pirin böyle sohbetine sebep olduğum için bana memnuniyetlerini açığa vurdular.” Abdurrahmanı Tahi (k.s.) Hazretleri’nin sohbetinden büyük zevk alan Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri Büyük İslâm âlimi Tahi (k.s.) Hazretlerine intisap eder.
PİRİ SÂMÎ (k.s.) HAZRETLERİ BUYURDU Kİ; “Teslim ve bağlanmak maksadıyla Hınıs’tan kalkıp HAZRETİ PİRİ ÂZAM’ın ziyaretine gittiğimde ev halkıyla bulunduklarından bazı hocalar ile çadırda biraz oturduk. O vakit Mübarek Ramazan olması münasebetiyle “Ramazan hilâlini görmek şer’i meselesini görüşüp tartışıyorlardı. Bu esnada dediler ki Hazret-i Pir geliyor.” Hepimiz çadırdan kendilerini karşılamaya çıktık, sarığı gayet güzel sarılmış ve iki pamuk entari üzerine güzel bir kürk giymiş idi. Henüz olgunluk ve hakikatini tamamen anlamaksızın derhal zâtına âşık oldum. Abdurrahmanı Tahi (k.s.) Hazretleri’ni. köyü Nurşin’de (Güroymak İlçesi’nde) ilk kez ziyaret eden Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri görev yaptığı Hınıs’a geri döner. Ancak rahat değildir.
PİRİ SÂMÎ HAZRETLERİ BUYURDU Kİ; “Kendilerine teslim ve tarikata bütün kalbimle girdikten sonra bir müddet mübarek ziyaretlerine gidemedim, o kadar muhabbet ve arzum vardı ki yanıyordum. Gece gündüz rahatım ortadan kalktı. Bir gün birkaç zat ile beraber Hınıs’tan kalkıp Nurşin’e (Güroymak) gittim. Bir çimenlik yerde Gavs-ı Azam Seyyid Sıbgatullah (k.s.) Hazretlerinin memleketi ürünlerinden bir deri yastığa dayanmış, sohbet ediyordu. Beyaz çoraplı mübarek ayağını biraz uzatmış idi. Onun mübarek nurlu yüzünü görünce muhabbetim taştı, iradem elimden alındı. Hemen eğilip ayağını öptüm. Buyurdu ki; “Hay Hoca öyle bir mürid olmuş ki, artık ele kanaat etmiyor da ayak öpüyor.” İkinci ziyaretinden sonra Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri tekrar görev yeri olan Hınıs’a döner. Tahi (k.s.) Hazretleri bir ay sonra Hınıs’a teşrif buyurur ve Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri şeyhinin ziyaretine gider.
PİRİ SÂMÎ (k.s.) HAZRETLERİ BUYURDU Kİ; “Birkaç memurla Abdurrahmanı Tahi (k.s.) Hazretleri’nin ziyaretine gittik. Huzurunda emretmeksizin oturamazdım.” Mübarek sarığını mübarek gözlerinin üzerine indirmiş, bülbiilî (coşkulu) bir sohbet ediyordu. Bana otur demedi. Konak sahibi Nusret Ağa mumun ucunu almak bahanesiyle şeyh hazretlerinin yanına yaklaşarak; “Erzincanlı Hoca ayakta kaldı, emret otursun” demesine rağmen hiç duymadı.
Nusret Ağa tam üç defa oturmam hususunu Tahi (k.s.) Hazretleri’ne söylemesine rağmen bana otur denilmedi. Herkes oturup da beni ayakta bekletmesinden dolayı pek ziyade canım sıkıldı. Gönlümden türlü türlü vesveseler geçti. Kendi kendime dedim ki; “Acaba bu Şeyh’in yanına gelmeyenler hep cehenneme mi gidecek? Artık bir adamı bu kadar insanın içinde bunca sıkmak olur mu? Kısacası sohbet son buluncaya kadar bu gibi düşüncelerle tam iki saat kadar ayakta kaldım. Sohbet sonunda dağıldık, gönlüme bir şevk ve muhabbet meydana geldi. Evvelce gönlümden geçen düşünceler tamamıyla irade (istek) ve muhabbete dönüştü.” Oturmam için sık sık ricada bulunan konak sahibi Nusret Ağa’ya Tahi (k.s.) Hazretleri sonradan buyurmuş ki: “Niçin bırakmazsınız ki kardeşlerimizi terbiye edelim. Hocanın oturması için niçin o kadar zorladın? Buranın halkı yanında onun kıymet ve itibarı vardır. Onda meydana gelmiş olan varlığını kırmak için böyle bir fırsat her zaman ele geçmezdi.”
PİRİ SÂMÎ (k.s.) HAZRETLERİ ABDURRAHMANI TAHİ (k.s.) HAZRETLERİ DERGÂHINDA (1882)
Gün geçtikçe şeyhine karşı muhabbeti artan Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri Hınıs’taki muallimlik görevinden istifa eder ve Abdurrahmanı Tahi (k.s.) Hazretleri’nin Nurşin (Güroymak) deki dergâhına gider.
PİRİ SÂMÎ (k.s.) HAZRETLERİ BUYURDU Kİ; “Memurluğu bırakarak Abdurrahmanı Tahi (k.s.) Hazretleri terbiye dairesine girdiğimin başlangıcında bir odada meşgul oluyordum. Tahi (k.s.) Hazretleri’nin damadı Molla Hasan yanıma gelip öteden beriden söz açtı. Bana dedi ki; “Sen buraya niye geldin, senin ilmin mi yoktu amelin mi yoktu? Halbuki hepsi sende var, öyleyse buraya niye geldin?” Madem ki buraya bir kere gelmişsin ne kadar kalmak niyetindesin? Sen memurluğu da bıraktın, buradan gittikten sonra ne yapacaksın? Dedim ki; “Allah aşkını, sevgisini öğrenmeye geldim, bu kapıya baş koydum, muhabbet tahsili için beş sene burada kalmaya niyet ettim.”
Molla Hasan dedi ki; “Bu niyetin çok ince bir niyettir, fakat beş senede maksadın yerine gelemezse ne yaparsın?”
“Ne yapayım çıkar giderim. Ya köylerin birinde imamlık ederim, yahut gene bir memurluk elde eder çoluk çocuğumun geçimini sağlamaya bakarım.”
Molla Hasan belli etmediyse de konuşmam hoşuna gitmemişti.
“İnşallah maksadınız daha tez hasıl olur” diyerek yanımdan ayrıldı. Meğer Abdurrahmanı Tahi (k.s.) Hazretleri damadı vasıtasıyla beni imtihan ediyormuş.
Molla Hasan beş-altı saat sonra bir daha yanıma gelerek dedi ki; “Sen diyorsun ki beş sene burada kalırım, maksadım yerine gelmez ise gene köylerin birinde imamlık ederim. Yahut yine memurluk alırım. Anlaşılan sen buraya yalnız gelmemişsin (Allah tektir, teki sever) bu yüce tarikat yalnızların işidir. Halbuki senin fikrinde başka şeyler var sen buraya yalnız gelmemişsin, boş yere bekleme eline bir şey geçmez. Vakit varken çık git işine bak.
Molla Hasan’ın bu sözleri üzerine halis (ihlaslı bir niyetle) elini öperek dedim ki; “Senin önünde dönüş yapıp tövbe ediyorum. Sen Türkçe biliyorsun, ara sıra buraya gel sohbet edelim. Ben o niyetimden döndüm. Bu kapıdan hiç ayrılmamaya niyet ettim.”
PİRİ SÂMÎ (k.s.) HAZRETLERİ BUYURDU Kİ; “Tarikata girdiğimin başlangıcında huzura ne kadar dikkat ettimse de zihnimi huzura bağlayamadım. Tahi (k.s.) Hazretlerine dedim ki; “Efendim bu yüce tarikattan fayda almaya belli ki kabiliyetim yok. Müsaade buyur çıkıp gideyim.” Abdurrahmanı Tahi (k.s.) Hazretleri buyurdu ki; “Nakşibendi tarikatında kabiliyet şart değil.” Bunun üzerine uzun müddet bana Zuhurat kapısı açılmadı. Abdurrahmanı Tahi (k.s.) Hazretleri buyurdu ki; “Senin üzerinde kulların hakkı var. Bu haklar sana maneviyat kapılarının açılmasını engelliyor. Helâllik almalısın.”
Gerçekten de Hınıs’taki ağaların birinden bir iş dolayısıyla bir miktar para alınıştım. Hemen Hınıs’a hareket ettim. Para aldığım ağanın yanına gittim ve dedim ki; “Senin benden bu kadar alacağın var, bu parayı al ya da helâl et.” Ağa ne parayı alırım, ne de helâl ederim. Benim bir güzel seccadem var. Niyet etmiştim Piri Tahi (k.s.) Hazretleri’nden bir müridine hediye etmeye. Eğer bu seccadeyi kabul edersen ben de hakkımı helâl ederim. Seccadeyi kabul ettim. O da hakkını helâl etti. Allah’a şükürler olsun ki (manevî) fetihler ortaya çıkmaya başladı.
Nurşin (Güroymak) da konuşulan dil genelde Farsça ve Arapça’nın karışımı bir dildir. Halkı Arapça ve Farsça’yı da çok iyi konuşmaktadır. Piri Sâmî Hazretleri, Türkçe’yi, Arapça’yı çok iyi bilmektedir. Ancak konuşulan dili bilmemektedir. Oysa mürşidi Abdurrahmanı Tahi (k.s.) Hazretleri sohbetlerini genellikle o dilde yapmaktadır. Buna rağmen Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri sohbetlere katılmaktadır.
PİRİ SÂMÎ HAZRETLERİ BUYURDU Kİ; “Tarikatta yol alırken pek çok meşakkatler çektim. Halkın çoğunluğu Türkçe’yi bilmezler. Yörenin dili genelde Farsça’nın karışımı bir dildir. Tahi (k.s.) Hazretleri’nin her sohbetinde bulunuyordum. Sohbetinin neden ibaret olduğunu anlayamazdım. Fakat buna rağmen sohbet meclisinden pek çok feyiz ve muhabbet alırdım. Büyük Pir Hazretleri böyle sıkıldığımı bilip durumuma oldukça merhamet buyurmuş, bulunmadığım bir yerde demiş ki; “Hoca dilimizi anlamıyor, kilim arasında yatmaya alışmamışken, şimdi ahır içinde kilim arasında yatıyor.” Abdurrahmanı Tahi (k.s.) Hazretleri Piri Sâmî Hazretlerine büyük ilgi gösteriyor ve yanında bulunan hocalara Erzincanlı hocayla yakından ilgilenmeleri talimatını veriyor, bir gün Piri Sâmî (k.s.) Hazretlerini yanına çağıran Tahi (k.s.) Hazretleri buyurdu ki; “Hoca sen halini söylemiyorsun, bir mürid üç günden fazla halini şeyhine söylemez ise müridden müridlik gider, şeyhten de şeyhlik gider.” Kâtibi Molla Mustafa dedi ki; “Efendim Erzincanlı hoca dilimizi bilmez sıkıldığı için halini arz edemiyor, emrederseniz ben aracı olayım.” Tahi (k.s.) Hazretleri buyurdu ki; “Halini başkalarına açmamak şartıyla aracı ol.”
Molla Mustafa’nın vasıtasıyla Tahi (k.s.) Hazretlerine durumumu arz ediyordum. Bir gün Tahi (k.s.) Hazretleri benden bir kutu kibrit istedi. Kibritin konuşulduğu dilini bilmediğimden elime bir kibrit kutusunu alıp Arapça dedim ki; “Kibrit işte budur, kutuda budur “Berid” Farsça kelimesi de malumlarınızdır.” Ben işi anlayınca bu halimden dolayı Tahi (k.s.) Hazretleri sevinçlerini açığa vurdular.
Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri Abdurrahmanı Tahi (k.s.) Hazretleri’nin Dergâhında yirmi dört saatini Allah sevgisini öğrenmekle geçirir. Dillerini bilmediği halde sohbetleri dinler. Günlerce sohbetleri dinlemesine rağmen hiç konuşmaz. Bir gün sohbet bitiminde sohbette bulunan bazı müridler “Sen sohbetten hiç bir şey anlamıyorsun, boşuna gelip oturuyorsun”, dediler. Bunun üzerine Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri; “Şeyhimiz az önceki sohbette şunları buyurdu” deyip herkesi hayrete düşürdü.
Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri yirmi yedi gündür Tahi Hazretlerinin dergâhındadır ve çok büyük mesafeler kat etmiştir. Günün birinde dergâhta bulunan Seyyid İbrahim Efendi Tahi (k.s.) Hazretlerine “Efendim Erzincanlı hoca hiç konuşmuyor derdini de açmıyor.” Tahi Hazretleri buyurdu ki; “Hoca yirmi yedi gündür halini söylüyor. Yirmi yedi senelik yolun bağlısı Seyyid İbrahim sen ki halini söylemiyorsun. Geçen geçti çık buradan git.”
PİRİ SÂMÎ (k.s.) HAZRETLERİ BUYURDU Kİ; “Bir gece abdest alırken bana bir hâl oldu, yüzümü yıkıyorum öyle bir zanna kapılıyorum ki sanki Allah (c.c.)’ın yüzüne bakıyorum (haşa summe haşa) gece yarısı gittim Tahi Hazretleri’nin hizmetçisine dedim ki; “Efendime git arz et, Erzincanlı hoca halini anlatacak.” Tahi Hazretleri bir elinde keçe, bir elinde yastık dışarıya teşrif buyurdu, keçeyi bana verdi, yastığın üzerine kendi oturdu. Az önce yaşadığım olayı kendilerine arz ettim. Beni ziyadesiyle azarladı, payladı ve kötüledi. Buyurdu ki; “Kul nere Alemlerin Rabbi olan Allah (c.c.) nere.” Bunun üzerine o hâl benden yok oldu gitti.
Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri, Tahi (k.s.) Hazretleri’nin dergâhında iyice pişmekte ve kemâle ermektedir. Elinde olmayan bazı hâller zuhur etmektedir. Yüreğindeki Allah (c.c.) sevgisi seller gibi coşmakta kabına sığmamaktadır.
PİRİ SÂMÎ (k.s.) HAZRETLERİ BUYURDU Kİ; “Tarikata bağlandığım ilk zamanlar bana bir hâl oldu ki her neyim varsa kim ister ise verirdim. Hatta saatimi bile verdim. Ama sonradan bana bir pişmanlık geldi ve şöyle düşündüm: “Benim verdiğim şu saate ihtiyacım var idi, niçin verdim? Ama sonradan aklımdan geçirdiklerimden dolayı pişman oldum ve Şeyh Ahmet Efendiye dedim ki: “Ben saati falan zata hediye ettim. Ancak sonradan aklımdan verdiğim için pişmanlık geçti. Ama ben saati hediye ettiğim için çok memnunum, o yaptığım hediye ve hibenin sevap ve faziletlerine noksanlık gelir mi? O da dedi ki getirmez, senin hediyen yerinde kalmış olur.
PİRİ SÂMÎ (k.s.) HAZRETLERİ BUYURDU Kİ; “Bir gün Molla Abdulhakim ile beraber Abdurrahmanı Tahi (k.s.) Hazretleri’nin hanımı Fatma Hatun’un kabrini ziyarete gittik. Orada bana bir hâl oldu. Tahi (k.s.) Hazretleri’ne durumu arz ettim. Buyurdu ki; “Hayır olsun bu senin halin değil yanında kim vardı?” “Molla Abdulhakim vardı” dedim. Buyurdu ki; “O hâl onun hâlidir, ondan sana yansımıştır.”
PİRİ SÂMÎ (k.s.) HAZRETLERİ BUYURDU Kİ; “Abdurrahmanı Tahi (k.s.) Hazretleriyle birlikte Zerikan köyüne gittik, orada Molla Abdulhakim ile birlikte bir yerde misafir olduk. Molla Abdulhakim bana dedi ki; “Tahi (k.s.) Hazretlerinin halifesi Hacı Süleyman Efendi bu köy kabristanında yatmaktadır, kabrine git ve de ki (büyük Pir Hazretleri bana himmet etsin) dedim ki; “Kabirde böyle söylemekten ne çıkar?” cevaben dedi ki; “Sen git dediğim gibi yap”, ben de Mushaf-i Şerifi (Kur’an-ı Kerim’i) alıp kabristana gittim. Kur’an okudum, sevabını ruhuna hediye eyledim ve şöyle dua ettim: “Hacı Süleyman Efendi ben garibim, fakirim, çaresizim, gerçi liyakatim ve hak ettiğim yoktur, fakat onların lütuf ve kerametleri çoktur. Tahi (k.s.) Hazretlerine rica et bana himmet etsin.” Böyle niyaz ettikten sonra döndüm geldim, misafir olduğumuz evin sahibi dedi ki; “Tahi Hazretleri’ni davet ettim bizim evi şereflendirecekler”, ikindi namazından sonra Tahi Hazretleri eve teşrif etti. Onu karşılamak için dışarı çıktık ki hizmetçisiyle beraber geliyor.
Bana yaklaşınca elimi omzuma koyup buyurdu ki; “Hoca bugün sen Hacı Süleyman Efendiye benziyorsun.” Elimi eline alarak, gel Hacı Süleyman Efendiye seni anlatalım.
ABDURRAHMANI TAHİ (k.s.) Hazretleri buyurdu ki; “Bu zat Bitlislidir. Hanesi Nurşin’de olup Nurşin’de keyifsizlenmiş. Biz o vakit bu köyde idik, hasta olduğu halde buraya çıktı geldi. Şu niyetle ki eğer vefat eder isem Pirimin yanında vefat edeyim. Ve bir de, “Garip olarak gurbette ölen şehit olarak ölmüştür” mealindeki hadisi şerifin hükmünce garip olduğu halde ölüp şehitlik mertebesine ulaşayım, diye düşünmüştü.
Can çekişme halinde bizim Şeyh Fethullah Efendiye danışmış ki; “Açıktan kelime-i tevhid okusam nisbetime zarar verir mi?” diye sorunca Şeyh Fethullah demiş ki; “Hayır zarar vermez, çünkü hadis-i şerifte ölmek üzere olanlarınıza lâ ilahe illallah sözünü telkin ediniz” emri varid olmuştur. “Lâ ilahe illallah işte şahit olunuz ben müminim.”
“Hadis-i Şerifte bııyurulmuştur ki (son sözü Iâ ilahe illallah olan Cennete girer) sen kelime-i tevhidi okuduktan sonra başka söz söyledin. Son sözün kelime-i tevhid olmadı.” Tekrar lâ ilahe illallah Muhammedun Resûlüllah (s.a.v.) demiş. Şeyh Fethııllah Efendi (k.s.) demiş ki; “Hadis-i Şerifte Muhammedun Rasûlüllah belirtilmemiştir. Yine son sözün sayılmaz.” Bunun üzerine, Lâ ilahe illallah diyerek Cenâb-ı Allah (c.c.) huzuruna varmış ve artık başka söz söylemeksizin ruhunu teslim etmiştir. “Köyümden uzak eyledi ruhu canını teslim, kim ki garip olarak ölürse o şehit olarak ölmüştür.”
Adı geçen Hacı Süleyman Efendi son nefeslerini vermeye yakın Tahi (k.s.) Hazretleri yanına gelir ve Halifelerine buyurur ki; “Hacı Süleyman Efendinin ruhuna Cennet kokuları yayılıyor. Sakın cahillerden kimse yanına bırakmayınız, zira o güzel kokulara tahammül edemezler.” 1882 yılında Abdurrahmanı Tahi (k.s.) Hazretlerinin dergâhına giren Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri Şeyhi Tahi (k.s.) Hazretlerine o kadar bağlanmıştır ki artık gözü hiç bir şey görmez. Piri Sâmî (k.s.) Hazretlerini yanına çağıran Tahi (k.s.) Hazretleri buyurdu ki; “Kimse sanmasın ki, bu huzuru oturarak ve istirahat ederek bulduk. Seni bir kere kırıp yapmak geliyor, yani bir sefere çıkmak icab ediyor. İstersen Erzincan’a git gel istersen de, ben Hizan’da Gavs-ı Azam (k.s.) Hazretleri’nin ziyaretine gideceğim sen de benimle birlikte gel. Sâmî (k.s.) Hazretleri buyurdu ki “Efendim Hizan’a gelirim Erzincan’a gitmem.” Tahi (k.s.) Hazretleri buyurdu ki; “Pekâla gel ama dersen ki benim şeyhim oraya gider, gittiği dergâhta kendisine saygı gösterilir, kıymet verilir öyle düşünme, biz o kapının hizmetkârıyız. Sen orda düşündüğün gibi olmadığımızı görünce düşün, bak ihlasına zarar gelir mi?” Sâmî (k.s.) Hazretleri buyurdu ki; “Efendimin emirleri üzerine düşündüm ve kendilerine Erzincan’a giderim dedim ve Erzincan’a gelerek birkaç gün kaldım.
HALİFE OLUŞU VE ERZİNCAN’A DÖNÜŞÜ (1882-1883)
1882 yılında mürşidi Abdurrahmanı Tahi (k.s.) Hazretleri’nin yanına giden Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri 1883 yılında, yani bir yıl gibi kısa bir sürede halife olarak Erzincan’a dönüyor. Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri Halife oluşunu ve Erzincan’a dönüşünü şöyle anlatmaktadır:
“Tahi (k.s.) Hazretleri beni halifesi kılarak Erzincan’a göndereceği vakit Hizan’da Gavs-ı Azamın mübarek türbesine götürüp hırka-i şeriften bir uğur ve bereket saymak maksadıyla kendi üzerinde bulunan entariyi çıkarıp orada bana giydirdi. Erzincan’a gelmek için emrolunduğumda yola çıkacağım gün bana birçok tavsiyeler buyurdu. Kendisiyle vedalaştıktan sonra dışarıya çıkıp halifelerinden Hacı Yusuf Efendi’ye rica ettim ki; “Şu benim mendilimi al Tahi (k.s.) Hazretleri’nin cebine koy onun kendi mendilini de bana getir.” Hacı Yusuf Efendi mübarek mendilini bana getirdi. Mübarek mendilini boynuma bağladım, tam kırgınlık ve düşkünlük içerisinde tekrar zâtının yanına vardım. Beni görünce Tahi (k.s.) Hazretleri buyurdu ki; “Bu ne niye mendilini bağladın” sesli olarak “bu elinle niye tutuyorsun” “Efendim her ne kadar ayrılıp gidiyorsam da bu kapıya bir köpek olarak geldim bir köpek olarak gidiyorum. Bu da işte onun ipi.” diyince Tahi (k.s.) Hazretleri buyurdu ki; “Duydunuz mu Sami Efendi ne diyor? Ben buraya bir kıtmir olarak geldim bir kıtmir olarak gidecem diyor. Anladınız mı Sami Efendi’yi. Yani ben halifelik vermişim giderken en ufak bir varlık sahibi değil.”
Abdurrahmanı Tahi (k.s.) Hazretleri’nin dergâhında kırk yedi tane icazetli hoca vardır. Birçoğu yıllardır dergâhta hizmet etmesine rağmen icazet alamamıştır. Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri’nin 1 yıl gibi kısa bir sürede icazet alarak Erzincan’a görevlendirilmesi dergâhta bulunan hocaları ve müridleri rahatsız etmiştir. Bu rahatsızlığın farkına varan Tahi (k.s.) Hazretleri orda bulunanlara buyurur ki; “Efendiler hocanın icazetini daha önceleri verecektik. Ancak sizlerin böyle rahatsız olacağınızı tahmin ettiğim için bu zamana kadar uzattım. Erzincanlı hoca buraya geldiğinde sobası temizlenmiş, kuru odunla doldurulmuş, önünde de tutuşturucu yerleştirilmiş duruyordu, ben sadece kibrit çaktım.”
Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri’nin halife olması dergâhta rahatsızlık meydana getirmiştir. Dergâhta bulunan hocalar, “Efendim biz yıllardır buradayız, bizden birine verilseydi, daha iyi olmaz mıydı?” diyorlar. İtirazda bulunan müridlere Tahi (k.s.) Hazretleri buyuruyor ki; “Erzincanlı hocayla birlikte kabristanda falan zâtın türbesine gidiniz. Ne zuhur ederse gelip burada nakil ediniz, itiraz eden hocalar söz konusu türbeye Piri Sâmî (k.s.) Hazretleriyle birlikte gidiyor ve türbenin bulunduğu yerde meydana gelen hadiseyi Tahi (k.s.) Hazretlerine şöyle anlatıyorlar: Efendim Erzincanlı hocayla emredilen türbeye gittik ve o zâta teveccüh edince gördük ki bir ulu divan kurulmuş Resulullah Efendimiz yanında Hulefa-i Raşidin ve Sahabe efendilerimiz ile Şahı Nakşibend ve diğer Pirlerimiz oturmuşlar. Erzincanlı hocayı huzura getirdiler. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in emir buyurması üzerine hocanın başına bir sarık sarılıp beline bir kuşak kuşatıldı ve eline bir asa verilerek dua buyrulup fatiha okundu. Tahi (k.s.) Hazretleri buyurdu ki; “Oğlum, Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimizin emrine muhaliflik olur mu? Hocanın halifeliğini kimlerin emrettiğini gördünüz. Bizim elimizde olsa halifeliği evlâtlarıma veririm. Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri Erzincan’a geleceği vakit Tahi (k.s.) Hazretleri tarafından yanına Cuma adında bir mürid görevlendiriliyor. Cuma, Erzincan’da Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri’nin halifeliğini duyurmak ve zâtını insanlara anlatmakla mükelleftir. Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri geldiği ilk gün önceden imamlık yaptığı Karakaya Beldesi’nde kalmıştır. Daha sonra Erzincan’a dönen Sâmî (k.s.) Hazretlerinin yanında gelen Cuma adlı müridden kendisinden övgüyle bahsetmesinden dolayı rahatsız olmuş ve bu övgülere lâyık olmadığını, rahatsızlığını Tahi (k.s.) Hazretlerine bildirmiştir. Cevaben bir mektup yazan Tahi (k.s.) Hazretleri mektubunda buyuruyor ki; “Şüphesiz Cuma, Erzincan’da nisbeti ilan etmeye sebep olmuş, yani tarikata bağlılığını ve başkalarının da bağlanması gerektiğini duyurmuştur.”
1883 yılında Erzincan’a dönen Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri doğum yeri olan Selüke (Yeşilçay) Köyü’ne yerleşmiştir. Altı ay süreyle bu köyde ikamet etmiş ve tekke açmamıştır. Ancak birçok insan gelerek kendisine mürid olmuştur. O dönemde Erzincan’ın nüfusu elli üç bin dokuz yüz kırk yedidir ve birçok dergâh ve medrese mevcuttur. Bundan dolayı da bazı endişeleri vardır. Tahi (k.s.) Hazretlerine aşağıdaki mektubu yazar:
“Efendim beni Erzincan’a gönderdiniz, halbuki ben bîçareyim, fakirim, yalnızım, kimsesizim, Erzincan’da büyük âlimler var. Şeyhler de bulunuyor, her ne kadar nisbetleri yoksa da şöhretleri vardır. Burada nisbet neşri, (yani size bağlanmayı yayabileceğim) aklım kesmiyor.”
Mektuba cevaben Tahi (k.s.) Hazretleri şöyle buyuruyor; “Kişi yâr yolunda ceset olmalı, cansız olmalıdır. Yani Allah (c.c.) yolunda cesur ve yürekli olmalıdır, sen kimsesizim yalnızım diyorsun. Keşke yalnız olsan, yalnızlık pek hoştur. Yüce Allah (c.c.) yalnızları sever. Allah (c.c.) yalnızlarla beraberdir.”
Abdurrahmanı Tahi Hazretlerinin Halifeleri
1. Şeyh Muhammed Sâmî (Erzincan)
2. Şeyh İbrahim Çokresi
3. Şeyh Mustafa (Bitlis)
4. Şeyh Süleyman
5. Şeyh Yusuf (Bitlis)
6. Şeyh Fethullah (Verkanis)
7. Şeyh Abdülhadi Çarçahi
8. Şeyh İbrahim (Bulanık)
9. Seyyid Tahir Abri
10. Molla Ahmet Taşkesenli (Erzurum)
11. Molla Abdullah (Hizan)
12. Şeyh Abdullah (Nurşin)
13. Şeyh Reşit (Nurşin)
14. Seyyid İbrahim (Siirt) Zukayd
15. Seyyid Abdulkahhar (Siirt)
16. Şeyh Abdulhakim (Siirt)
17. Şeyh Abdulkadir Melekand (Hezan)
18. Haceli Yusuf (Hınıs)
Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri’nin Mürşidi Şeyh Abdurrahmanı Tahi (k.s.) Hazretleri’nin hayatını ve fikirlerini anlatan İŞARETLER adlı kitapta Tahi (k.s.) Hazretleri’nin birinci halifesi olarak Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri gösterilmiştir. (Ümran Yayınları, s. 18).
KIRTILOĞLU DERGÂHI (1884) (PİRİ SÂMÎ HAZRETLERİ)
Tahi (k.s.) Hazretleri’nden icazet alan Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri Erzincan’da, dergâhını kurma kararı alır ve konuyu dedesine açar. Dedesi; “Allah yoluna tüm malım feda olsun sen insanlara hizmet etmek istiyorsun, arazimden bir bölümünü satarak senin dergâhı yapmana yardımcı olacağım” der ve bir bölüm arazisini satarak Piri Sâmî (k.s.) Hazretlerine parasını verir. Bu parayla eski Erzincan (1939 depreminden önceki Erzincan’ın yerleşim yeri) da bir arazi satın alarak dergâhını kurar. Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri’nin sohbetlerine akın akın insanlar gelir. Ancak Piri Sâmî (k.s.) Hazretlerinin ilminden ve ününden rahatsız olan bazı guruplar; “O şeyhin dergâhına gitmeyiniz, gidenler deliriyor” gibi lâflar üretirler.
Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri’nin ününü Erzincan ve civarında duymayan kalmamıştır. Mürşidi Tahi (k.s.) Hazretleri’ne yazdığı bir mektupta “Bir ayda on beş köy tarikatımıza girmiştir. Haftada on beş kişi tarikatımıza girmektedir.” Mektuptan da anlaşılacağı üzere Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri’nin büyük bir kalabalık müridi vardır. Erzincan’daki hocalardan bazıları Sâmî (k.s.) Hazretleri’nden rahatsızlığı hat safhaya ulaşmış ve dördüncü kolordu komutanı Müşir Zeki Paşaya giderek “Efendim Şeyh Sâmî (k.s.) Efendi geldi geleli halkımızın huzuru kaçtı, ne hikmetse o dergâha gidenlere bir haller oluyor. Sizden ricamız Padişahımız Abdulhamit Hana bu durumu iletseniz.”
Hocaların şikâyetini Padişaha yazmaya niyetlenen Müşir Paşa gördüğü bir rüya üzerine niyetinden vazgeçer. Konuyla ilgili şu menkıbe anlatılmaktadır:
“Müşir Paşa şikâyetin olduğu gece rüyasında Piri Sâmî (k.s.) Hazretlerini kendisiyle konuşurken görür. Gece saat 3’te uyanarak yaverini çağırır ve arabasının hazırlanmasını emreder. Arabaya binerek Kırtıloğlu dergâhına Sâmî (k.s.) Hazretlerinin yanına gider, dergâhın kapısına vardığında Piri Sâmî (k.s.) Hazretlerinin beklediğini görür ve şaşırır. Sâmî (k.s.) Hazretleri; “Hayırdır Paşam, gecenin bu saatinde nereye böyle?” der. Bunun üzerine Paşa “Bilmiyordun da gecenin bu saatinde kapıda ne beklersin?” der. Bu olaydan sonra paşanın Şeyh Efendiye karşı muhabbeti artar ve dergâha sıkça gidip gelir.
Bir gün Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri paşaya buyurdu ki; “Dergâha her zaman gidip gelmek olmaz. Alemin nizamı bozulur, sen az git gel gönlün burada olsun yeter.” Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri’nin bu ince teşhisi, paşanın devletin işlerini aksatabileceği endişesinden kaynaklanmıştır. Dergâhın kurulduğu yerde zaman içerisinde Mecidiyeke adında bir mahalle meydana gelir. Dergâhın bulunduğu yerde dergâha ait iki ev ve bir cami zaman içerisinde inşa edilmiştir (söz konusu yerler 1939 yılındaki Erzincan depreminde yıkılmıştır).
Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri, Mürşidi Tahi (k.s.) Hazretleri’yle birlikte mürşidinin çiftliği olan Tefık Köyü’ne gider ve; “Efendim bu köy nasıldır?” diye sorar. Tahi (k.s.) Hazretleri buyurur ki; “Efendimin köyüdür çok iyi bir köydür, suları var, çayırları var, âşıkları var. Hoca sen yarın Erzincan’a gittiğinde; izzetler, ikramlar görürsün ve benimle beraber gezdiğin günleri hatırlar, zevk o zevk idi, sefa o sefa idi, hizmet o hizmet idi” dersin.
Tahi (k.s.) Hazretleri’nin buyurduğu gibi Sâmî (k.s.) Hazretleri Erzincan’da büyük ilgi ve hürmet görüyordu. Ancak bazı gruplar bu ilgi ve hürmeti çekemiyorlardı. Bir gün Erzincan’da bulunan Erzincanlı hocalardan Baki Baba, Sâmî (k.s.) Hazretleri’nin dergâhına gider ve şöyle der: “Sâmî Efendi elini önüme getir de göreceğini göresin.” Bunun üzerine mübarek şöyle karşılık verir. “Ben bu memlekete kavga etmeye gelmedim, siz büyük adamsınız, sizinle imtihan olmaya ne haddim var.” Erzincan’da bulunan Hacı Fehmi (k.s.) Hazretleri’nin dergâhına giden bir grup Piri Sâmî Hazretleri’ni kötülemek maksadıyla; “Efendim Kırtıloğlu Dergâhına gidenler gerek teveccühde, hatm-i Hace esnasında ayılıp bayılıyorlar.” Hacı Fehmi (k.s.) Hazretleri buyurdu ki; “Şeyh Abdurrahmanı Tahi (k.s.) Hazretleri’nin bu zatlar üzerinde mutlaka bir tasarrufu var. Kendisi şimdi muhibdir. Allah (c.c.) âşıklarındandır, onun şevk ve aşk ateşi müridlerine yansımakta olup tahammül ( Baki Baba Erzincan’da o dönemde görev yapan bir cami imamıdır.) edemeyenler de bağırıp çağırıyorlar, ne vakit HABİB olursa (kendisi sevgili makamına erişirse) müridlerinde o hâl kalmaz.” Bir gün bir zat Sâmî (k.s.) Hazretleri’nin müridleriyle karşılaşarak; “Ben sizin şeyhinize inanmıyorum. Eğer himmeti varsa beni bu inkarcılıktan vazgeçirsin, kendisine cezbetsin (çeksin)”. Söz konusu zâtın konuşmasını müridleri Sâmî (k.s.) Hazretlerine iletirler.
PİRİ SÂMÎ (k.s.) HAZRETLERİ BUYURDU Kİ; “Gidiniz o zâta söyleyiniz ki, bizde himmet yoktur, bizi buraya yüksek himmetli bir pir göndermiştir, himmet onun himmetidir ki pek yücedir. Himmetini bizim vasıtamızla buralara taşımıştır. O himmetten (ruhanî, manevî imdad) hissedar olmayan yoktur. Ama ne var ki, herkes bir türlü hisse kapar o adam da o himmetten kabiliyetine göre münkirlik (inkarcılık) kapmış, vücut (varlık) perdesinde kalanların hissesine münkirlik isabet edip kemiklerine işlemiştir. Çıkması çok zordur. Bir adam şeyhinden himmet isterse, benim marifetim benim muhabbetim var, ben böyleyim ben şöyleyim. derse o adam Allah (c.c.) bilmiyor demektir.”
MÜRŞİDİNİN YANINDAKİ DURUMU
Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri mürşidi Tahi (k.s.) Hazretlerini tanıdıktan sonra adeta dünyaya sırt dönmüştür, makamını mevkiini terk etmiş, rahatı huzuru bırakmıştır. Soğuk kış günlerinde bile bir kilim arasında yatardı. Dersini sürekli olarak çalışır, boş vakitlerinde dergâhı temizler, ahırda hayvanların bakımlarıyla ilgilenirdi.
PİRİ SÂMÎ (k.s.) HAZRETLERİ BUYURDU Kİ; “Şeyhim ile birlikte yolda yürürken, O’ndan iki adım geride giderdim, elimi kürkünün üzerinde dolaştırırdım.” Piri Sâmî (k.s.) Hz.’leri boş durmayı hiç sevmez, devamlı şeyhinin hizmetine koşardı. Şeyhinin sohbetlerinde bir köşede oturarak sessizce ağlardı.
HAC ZİYARETİ
Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri iki defa Hacca gitmiştir. İkinci haccında 1907 yılında doksan müridiyle kara yoluyla Trabzon’a, oradan da deniz yoluyla İstanbul’a hareket etmişlerdi. İstanbul’da Sâmî (k.s.) Hazretlerini kalabalık bir vatandaş topluluğu ve padişahın görevlendirdiği bir ekip karşılamıştır. Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri iki gün sarayda Abdulhamid’in misafiri olarak kalmış, padişah tarafından kendisine İstanbul’a yerleşmesi teklifinde bulunulmuştur. Yine padişah tarafından “Dergâhınıza aidat bağlatalım” teklifine Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri “Allah (c.c.) devletimize zeval vermesin, dünyalığımız ziyadesiyle vardır” cevabını verir. Padişahın hediyelerinden kabul ettiği 60 lira tutarındaki parayı da Erzincan’daki fakirlere dağıtır. Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri’nin halifelerinden; Hahlı Şeyh Abdurrahman (k.s.) Efendi sohbetinde buyuruyor ki; “İstanbul’a vardığımızda gemiyi padişahın adamları karşıladı, Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri’ni saraya götürdüler. Orada Abdulhamid Han büyük bir ilgi gösterdi. Hacılara dağıtılmak üzere çeşitli hediyeler verdi.”
Hahlı Şeyh Abdıırrahman (k.s.) Efendi sohbetine şöyle devam ediyor; “Hicaz’a gittik, gideceğimiz yere iki yol vardı. Bu yolun biri çok uzak, diğeri ise yakındı. Fakat yakın olan yolda eşkıya olduğu ve yol kestikleri söyleniyordu endişeli idik.” Hacılar arasında tartışma çıktı “Diğer yoldan gidelim. Selâmetli gidelim” deniliyordu. Bunun üzerine Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri; “Ben, oğlum Nurettin, kayınbiraderim Abdurrahman (Hahlı Şeyh Abdurrahman Efendi) ile kısa yoldan gideceğim” dedi. Tüm hacılar ona eşlik ederek kısa yoldan gitmeye karar verdiler. Yolda hiçbir hadise ile karşılaşmadan varacağımız yere geldik Hacdan dönerken Hacı Salih rahatsızlandı. Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri buyuruyor ki; “Hacı Salih sen hastasın gelme. İstirahat et, iyileşince gelirsin.” Bunun üzerine Hacı Salih; “Ben iyiyim, sizinle gelmek, memleketime dönmek istiyorum” der. Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri aynı sözünü müteakip; aralıklarla 3 kez tekrar eder. Üçüncüde de aynı cevabı alır. Ve bu şekilde yola devam ederler. İkinci konaklama yerinden sonra Hacı Salih Hak Rahmetine kavuşur ve toprağa verilir. Diğer hasta olan Hacı Halit’e Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri “Sen ne diyorsun? Gelebilecek misin?” der. Hacı Halit; “Efendim eğer ölürsem buradan daha iyi yer mi var? Yok, eğer iyileşirsem kadın değilim çıkar gelirim” der. Ve Hacı Halit orada kalır, Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri, Hacı Halit’in cevabından çok memnun kalır. Hacı kafilesi Erzincan’a döner ve aradan bir ay geçtikten sonra Hacı Halit’in vefat ettiği, orada toprağa verildiği haberi gelir. Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri Hac ziyaretinden önce Mekke Emiri tarafından karşılanmış kendisine Peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendimizin kendilerinde mevcut bulunan Sakal-ı Şerifinden bir parçası hediye edilmiştir. Sakalı Şerif, Sâmî (k.s.) Hazretleri’nin torunlarından Tuncer Kırtıloğlu tarafından muhafaza edilmekte, her yıl Ramazan ayında ilimizdeki camilerde ziyaret edilmektedir.
NURŞİN’E (GÜROYMAK) ZİYARET (1885)
Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri 1885 yılında mürşidi Tahi Hazretlerini Nurşin (Güroymak) on beş kişilik bir kafile ile ziyarete gider. Kafile hareket etmeden önce, Erzincan’da bulunan hocalar Tahi (k.s.) Hazretlerine, Sâmî (k.s.) Hazretlerini öven bir mektup gönderirler.
PİRİ SÂMÎ (k.s.) HAZRETLERİ BUYURDU Kİ;
“Tahi Hazretlerinin ziyaretine gittiğimiz gün, efendim Erzincan’dan gönderilen mektubu verdi, mektupta şahsımla ilgili övgü vardı. Bir de beyit yazılmıştı. Beytin sonu “Şeyh Sâmî” (k.s.) diye bitiyordu. Ben mektubu okurken efendimin kâtibi Molla Mustafa’ya “Bu Mektubu yazan Erzincanlı hocalara cevap yaz” dedim. Tahi (k.s.) Hazretleri’nin Erzincan halkına hitaben göndermiş olduğu mektup, mektuplar bölümündedir. Sâmî (k.s.) Hazretleri buyurdu ki; “Gönderilen mektuba ve methiyeye çok canım sıkıldı ve yırttım attım. Molla Mustafa sordu ki “Mektubu ve methiyeyi ne yaptın?” “Yırttım” dedim. “Niçin yırttın?” dedim ki; “Ben kimim ki büyük Pir Hazretleri’nin mübarek dergâhında adım anılsın.” “Molla Mustafa Tahi (k.s.) Hazretlerine mektubu yırttığımdan bahsetmiş. Efendim beni yanına çağırdı ve dedi ki; “O methiyeyi ve mektubu nasıl yırttın?” Dedim ki; “Efendim bu kapıda ben kimim ki, adım anılsın? Edebimden dolayı utanarak yırttım attım.”
Tahi (k.s.) Hazretleri buyurdu ki; “Nasıl yırttın ondan muhabbet kokuları geliyordu. Bu şeyhliği babanın evinden almadın, niçin bilmezsin ki övgü (metih) nakışları nakış sahibine döner.”
PİRİ SÂMÎ (k.s.) HAZRETLERİNİN HALİFELERİ
1. Şeyh Beşir Efendi (k.s.)
2. Şeyh Abdurrahman Acar (k.s.)
3. Şeyh Hacı Ali Efendi (k.s.)
4. Şeyh Hacı Hasan Efendi (k.s.)
5. Şeyh Hacı Hoca Mehmet Efendi (k.s.)
‘*‘ Şeyh Beşir Efendi (k.s.) Hazretleri Piri Sâmî (k.s.) Hazretleri’nin halkasını devam ettirmiş olup bu halka devam etmektedir. Şeyh Abdurrahman Acar (k.s.) Hazretlerinden sonra Halifesi Şeyh Abdurrahman güven devam ettirmiş olup, 1993 yılında vefat etmiş, yerine halife bırakmamıştır.