Türkistanda yetişen büyük velilerden. İsmi Muhammed bin Burhaneddin’dir. Annesi Silsile-i aliyyenin büyüklerinden Yakub-i Çerhi hazretlerinin kızıdır. Zahid ve Kadı lakaplarıyla ve Semerkandi nisbetiyle bilinir.
Asil ve ilim ehli bir aileye mensup olan Muhammed Zahid, küçük yaştan itibaren ilim öğrendi. Temel dini bilgileri öğrendikten sonra tasavvufa yöneldi. Muhammed Zahid, Ubeydullah Ahrar hazretlerinin hizmetine girdi. On iki sene müddetle onun kalplere şifa olan sohbetlerinde bulundu, velilik derecesine yükseldi. Hocasından dinlediklerini Mesmuat-ı Mevlana Kadı Muhammed Zahid adlı eserinde topladı. Evliya zatların hayatlarını, sözlerini, güzel hal ve kerametlerini de Silsiletü’l –Arifin adlı eserinde topladı.
Diri Kedi, Ölü Aslan’dan üstündür:
Kadı Muhammed Zahid, şeyhinin hizmetinde bulunduğu yıllarda Semerkant’ta Hoca Zekeriya adlı bir şeyhin kabrini ziyarete gider. Fakat kendisinde bir fevkaladelik hisseder, dayanılmaz bir karın ağrısıyla ayağını türbe kapısına koymuşken, kendini dışarı atar. Şeyhinden izinsiz geldiği için bunların başına geldiğine hükmeder. Adeta irade ve ihtiyarı elinden alınmış bir halde şeyhinin yanına döner. Muhammed Zahid, daha bir şey söylemeden Ubeydullah Ahrar ona: “Bilmez misin ki, diri kedi, ölü aslandan üstündür” diyerek irşadda, ölmüş şeyhlere değil, hayatta olan mürşitlere bağlanıp rabıta yapılması gerektiğine işaret eder.
Buyurdular :“İslamiyetin mevcut olması, Rasulullah’ın mevcut olması mesabesindedir. Nasıl ki Rasulullah hayattayken azap kaldırılmış, insanlara azap gelmemişse, İslamiyet’in bir yerde mevcut olması ve İslamiyet’e uymak sebebiyle de azap kalkar. İstiğfar etmek sebebiylede azap inmez. İstiğfar, azabın gelmesine mani olur. Bir yandan Allahu Teâlâ’nın emirlerine uymayıp, bir yandan da “estağfirullah, estağfirullah” demek, istiğfar değildir. İstiğfarın manası; Allahu Teâlâ’nın emirlerine uymak, yasak ettiği şeylerden sakınmaktır. Allahu Teâlâ’nın rahmetine ve mağfiretine yol açacak sebeplere yapışmak lazımdır. Zulüm ve isyan gibi işleri yapmaktan sakınmalıdır.”
Buyurdular :“İmdadın gelmesi istidada (kabiliyet) bağlıdır.”
Buyurdular :“Gençlik zamanı fırsat ve ganimettir. Bu kıymetli zamanı ve nefesleri saadet vesilesi yapmayana yazıklar olsun.”
Buyurdular: “İbâdet ile ubudiyet (kulluk) arasındaki fark; ibâdet, dinin emrettiği vazîfeleri yapmak; ubudiyet ise, kalbin gafletten uzak ve dâima Rabbini ta’zim eder hâlde olmasıdır.”
Hocasının vefatından sonra Taşkent’e giderek insanlara hak yolu anlattı. 1530(H. 936) senesinde Semerkand’ a bağlı Vahş köyünde vefat etmiştir.